Vakit öğleyi epey geçmişti. Fakat hava çok sıcaktı. Dikiz aynasına yerleştirdiği küçük termometreye baktı termometre kırk dereceyi gösteriyordu. Yüzü yorgunluk ve sıcağın etkisiyle anlamsız bir ifadeye bürünmüştü zaten Bekir doğru dürüst yeşilliği olmayan memlekete pek alışamamıştı. Halbuki kendi memleketi oldukça yeşildi üstelik Evliya Çelebi Seyahatnamesinde yeşilliğinden bahsetmişti. Arif Nihat mahallesine şiir yazmıştı. Tüm bu güzel ve özlem dolu düşüncelerden kamyonun sarsılması ile kendine geldi. Yolun diğer tarafına geçen büyükbaş sürüsüne çarpmaktan kıvrak bir manevra ile kurtulmuştu. Ne de olsa yılların şoförüydü. Derin bir ‘oh’ çekti, Terlemişti. Bu karayolu (Tejen-Aşkabat) ülkenin en işlek yollarından biriydi Türkmenistan’ın kalbi Aşkabat’a gidiyordu. Aşkabat, İran sınırına yakın Türkmen başkentiydi. Bir aşk şehriydi Aşkabat. Bekir torpidoya koyduğu su şişesinden birkaç yudum aldı. Tejen-Aşkabat arasında sekiz yıldır inşaat malzemesi taşıyordu. Merkezi Aşkabat’ta bulunan bir Türk inşaat firmasında tanıdığının vasıtasıyla iş bulmuştu. İşe başladığı günü anımsadı. O gün bu ırak memlekette nasıl tutunacağının hesabını yapmıştı. Yıllar yılları kovalamış Bekir de gurbete alışmıştı. Aşkabat’a girmeye az kalmıştı. Yol üzerindeki benzinlikte mola vermek için durdu. Çalışan elemana depoyu doldurmasını söyledi. Bu benzinlik Aşkabat-Tejen arasındaki son mola yeri olduğu için şoförlerin uğrak yeriydi. Boş bir masaya oturdu çay söyledi. Kamyonun deposu dolarken Bekir de çayını yudumluyordu. Çayın yanında da Türkmenlerin “Kak” dediği kavun veya elmadan yapılan meyve çerezini atıştırıyordu. Bekir’in Türkmen memleketinde sevdiği yiyeceklerdendi kak. Çayını ve kakını bitirmişti ki eleman işin tamamdır manasında el işareti yaptı. Masadan kalktı ve masaya beş manat bıraktı. Kamyona bindiğinde saat beşi gösteriyordu. Bir süre yoluna devam etti. Zihnini meşgul eden tek mesele Aşkabat girişindeki kontrol noktasıydı. Burada askerler şehre giriş yapan araçları durdurur olur olmaz bahanelerle ceza keserlerdi. Türkmenistandaki sorunlardan biride ceza adı altında alınan bu rüşvetlerdi. Bekir şimdiye dek askere ve polise yüzlerce dolar ödemişti. Yavaşladı kontrol noktasının tabelası görünmüştü. İleride bir asker elinde bir cihazla dur işareti yapıyordu. Biraz gittikten sonra askerin önünde durdu. Kamyondan inerken “Bu defa kaç dolar ödeyeceğiz” diye söylendi. Hava soğumuştu bunu iliklerine kadar hissetti. Asker radara yakalandığını ve ceza keseceğini söylüyordu. Bekir etrafa şöyle bir baktı etrafta radara benzer bir cihaz yoktu. Bir ara Bekir’in gözü askerin elindeki cihaza takıldı ve gülümsedi. Bu cihazın ne olduğunu sordu. Aldığı cevapla gülümseme yerini kahkahaya bıraktı. Asker elindeki Türk markalı saç kurutma makinasına radar diyordu. Bekir cezasını! Ödedi kamyonuna bindi. Askere selam olsun diye kornaya bastı ve gülerek şöyle dedi:
“Ulan Bekir saç kurutma makinasından da radar olur mu? Deme oluyor işte.”