11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Londra’daki ünlü düşünce kuruluşu Chatham House’da konuştu. Müslüman ülkelerinde IŞİD’e karşı bir hayranlık olmadığını belirten Gül, "IŞID meselesi sadece Türkiye’nin meselesi değil" dedi.
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Londra’daki Chatham House’da yaptığı açıklamada son dönemde bulundukları coğrafyada yaşanan sorunların kendilerini etkilediğini belirterek, “Aslında bölgedeki en büyük değişiklik özellikle son yıllarda bölgenin daha instable olması. Bölgedeki stabilizenin daha da bozulması. Aslında sizi 1. Körfez Savaşı yıllarına şöyle götürecek olursam, o yıllarda sadece Saddam Hüseyin vardı tehdit olarak bölgede. Şimdi baktığımızda o belki mağlup edildi ama bölgedeki bütün problemler arttı ve çok çoğaldı. Tabii ki problemler çoğalınca hepsiyle tek tek ilgileniliyor ama esas büyük problem neyse hiçbir gelişme olmadı. Bu büyük problem aslında sadece bölgenin değil dünyanın 2. Dünya harbinden sonraki en önemli meselesi. Filistin meselesi açıkçası Ortadoğu barışının sağlanmamış olması belki de en büyük mesele. Bu diğer bütün problemlere de zaman zaman kaynak oluyor veya diğer problemlerdeki, problemli insanlar bunu daima istismar ediyorlar. Halbuki 1. Körfez savaşından sonra o zaman başkan Bush ve başkan Gorbaçov’un inisiyatifleriyle Madrid’te barış konferansı başlamıştı. O süreç çok da iyi ilerliyordu. Hatta BM’de 687 sayılı karar çıktı ve bütün bölgenin kitle imha silahlarından arındırılmasını hedefliyordu. Ve bunun karşılığında bütün Arap ülkeleri çok daha angaje oldular bu barış sürecine falan.. Ama o günden bugüne baktığımızda, maalesef olumlu bir gelişme olmadı. Neticede çok acılar yaşandı. Belki son zamanlardaki en iyi şeylerden biri açıkçası bazı Avrupa ülkelerinin İngiltere ve Fransa’yı da bunların arasında görüyorum- Filistin devletini tanıma yönünde gelişen yeni politik tavır. Herhalde bölgedeki biriken öfke ve bölgedeki hayal kırıklığı aslında bunu belki hayal kırıklığı olarak tarif etsem daha doğru olur. Bu herhalde anlaşılıyor biraz. Bütün bu hayal kırıklıkları, bu öfkeler ve Saddam’dan sonra kümülatif olarak çoğalan bütün problemler birbirini tetikledi. Adeta pandoranın kutusu gibi açıldıkça açılıyor ve içinden yeni problemler çıkıyor. Az sonra siz de herhalde soracaksınız. IŞİD’den tutun da diğer bütün gelişmelere kadar bunlar hep o kutunun içinden çıkan problemler. Yarın neler çıkacak doğrusu sürpriz olabilir. Veyahut da sürpriz olmaması lazım. Bana sürpriz olmuyor açıkçası. Çünkü bölgede böyle bir iklim var. Bu iklim her şeyi üretmeye müsait bir iklim. O yüzden bölgede belirsizlikler çoğaldı. Tabii ki Türkiye olarak böyle bir bölgeye komşu olmak şüphesiz ki bizi çok rahatsız ediyor” dedi.

IŞİD MESELESİ SADECE TÜRKİYE’NİN MESELESİ DEĞİL”
Konuşmasında IŞİD sorununun bölgedeki tüm ülkeleri etkilediğine vurgu yapan Gül, “Tabi Türkiye olarak böyle bir bölgeye komşu olmak bizi şüphesiz ki çok rahatsız ediyor. O bakımdan zaman zaman ‘Acaba Türkiye ne yapıyor’ gibi sorular çok oluyor. Her şeyden önce Türkiye bölgesinde istikrarı, bölgesinde huzuru muhakkak ki tercih eder. Ha yaptıkları tenkit edilebilir, beğenilmeyebilir daha çok şey beklenebilir bunlar ayrı. Ama Türkiye’nin arzusu Türkiye’nin bütün çalışmaları, bütün gayreti bölgesinde huzurun, istikrarın ve barışın temini. Bu şekilde özetlemiş olayım. Karamsar bir tablo çizdim maalesef ama samimi olmam gerekir, benim gördüğüm bu açıkçası. Ama birkaç cümleyle, bir iki iyi gelişme de var ondan da bahsedeyim. Bir, Filistin konusunda Avrupa’daki yeni akım diyebilirim, yeni akım diyebilirim. Diğeri, kimyasal silahlara ağırlık koyunca Suriye’nin kimyasal silahlardan temizlenmesi diyebiliriz. En son IŞİD’e karşı oluşturulan koalisyon ve askeri olarak alınan başarılar hemen ciddi bir tavır konulduğunda başarılar alınmış oluyor tabi görüyorsunuz. Bir diğer önemli mesele de özellikle Irak Kürt Bölgesi’yle Bağdat arasındaki, ilerideki özellikle yumuşama, petrol ve petrokimya yani bu konulardaki son olumlu gelişmeler. Bunları da iyi şeyler olarak zikretmek isterim. Bütün büyük olumsuzluk, hayal kırıklığı yanında. Öncelikle bu IŞİD meselesini sadece Türkiye ile ikili mesele olarak görmem. Türkiye ile Suriye arasında da görmem. Öncelikle bütün bölge ve insanlıkla ilgili ama tabi Türkiye ile komşu olduğu için Türkiye ‘de ister istemez işin içinde. IŞİD ile ilgili şunu söylemek isterim: Bu meseleyi üç sene önce hiç kimse konuşmuyordu, dört sene önce kimse konuşmuyordu ama 2006 yılında, şöyle bir bakarsanız, araştırırsanız. 2006 yılında Irak’ta açıklamalar resmen. Açıklamalarla kuracakları ülkenin sınırlarını söylüyorlardı, nasıl olacağını söylüyorlardı ve şöyle bir propagandayı çok kullanıyorlardı. diyorlardı ki şöyle bir tarihi bağ kurup halkın, Suriye halkının bütün hissiyatını özellikle Sünni halkın hissiyatını çok istismar edercesine Samanilerden güneyi, Kuzey’i de Kürt bölgesinde başka şekilde ülkenin bölünüyor falan şeklinde argümanlarını kullanarak halkı o zamandan hazırlıyorlardı. Ama hiç kimde bir şey söylemiyordu. Ve Irak’taki maalesef, yine iyi bir gelişmede şu: Irak’ta yeni bir hükümetin kurulması ve yeni hükümetin daha kapsayıcı olması ve eski hataları anlamış olması geç de olsa” dedi.

“BİZ UZUN SÜRE IRAK’TAKİ HÜKÜMETİN YANLIŞ YAPTIĞINI SÖYLEDİK”
IŞİD sorununda Irak hükümetinin de hataları olduğunu belirten Gül, “Biz uzun süre Irak’taki hükümetin yanlış yaptığını söylüyorduk ve Irak’ın bütün ana temel unsurlarından olan Arap Sünnilerini dışlıyor diyorduk. IŞİD dediğimiz bu yeni yapılanma baktığımızda uluslararası çevrelerden gelen radikal unsurlar artı Saddam Hüseyin ordusundan kalanlar askerler ve bu grubun, bu liderliğin halkın bir nevi esir alması, büyük bir öfke içinde olan, dışlanmışlık hisseden, bir hayal kırıklığı yaşayan, bazıları ülkesinin bölündüğünü düşünen , bazıları ülkesinin tamamen İran’ın etkisine girdiğini düşünen Sünni Arap halkının öfkesini çok iyi yönlendirdiler Bu konuda da serbest bırakıldılar ve neticede de bu yapı bugün çıktı ortaya. Birkaç Amerikalı, Avrupalı gazeteciyi çok canice katletmeselerdi, Yezidilere el sürmeselerdi belki dünya onların üzerine bu kadar gitmeyecekti ve oradaki halk çekecekti. Ben Musul halkının böyle bir yönetimi arzu edeceğini hiçbir zaman düşünmem. Yani bugün ortaya çıkan manzarayı kim, hangi aile kabul edecek böyle baskı altında bir yönetimin olmasını. Bunlar net bir biçimde olacak şey değil. Onun için istismar edilecek konuyu çok iyi istismar ettiler, güç oldular. Güç olunca rasyonaliteyi kaybediyorsunuz ve maksimalist davranıyorsunuz. İşte bunlar böyle maksimalist davrandılar, belki de iyi yaptılar böyle davranarak dünyanın dikkatini çekmiş oldular. Onlara karşı askeri bir güç çıkmış oldu ve durduruldu yoksa hiç durdurulmayacaklardır. Tabi ki işledikleri cinayetler utanç verici, burada cinayetleri hepimiz gördük ve bundan üzüntü duyduk ve kınadık. Burada yanlış anlaşılmasın iyi ki davrandılar görüldüler ne oldukları. Tabi ki büyük maliyet oldu, çok acılar yaşandı, çok insanlar öldü” dedi.

“MÜSLÜMAN ÜLKELERDE IŞİD’E HAYRANLIK SÖZ KONUSU DEĞİL”
Müslüman ülkelerinde IŞİD’e karşı bir hayranlık olmadığını kaydeden Gül, “Şunun ayrımını yapmamız lazım. Bunlar kendilerini bir İslam Devleti, halife, bütün İslami terminolojileri kullanıyor bile olsalar hiçbir Müslüman ülkede bunların popülaritesi, bunlara hayranlık söz konusu değil. İstatistikler de gösteriyor Suudi Arabistan’dan Türkiye’ye kadar nereden bakarsanız bakın. Çok dindar kitleler Müslüman kitleler tam tersine nefret ediyor. Çünkü Müslümanlığı tüm dünyada bu kadar kötü gösteriyorsunuz. ‘Bunlar ne? Derseniz, bunlar dediğim gibi durumu istismar ederek güç toplayan gruplar ve politik gruplar. Bu politik hareket olarak görmek gerek, dini bir hareket olarak gördüğümüz andan itibaren yanılırız, onlarla mücadelede de yanlış bir metot içerisine gireriz. Bu yanlış metotla daime karşımızda hiç beklemediğimi yeni güçleri çıkarır. Onun için bu ayrımı bu analizi iyi yapmak gerektiği kanaatindeyim. Ben IŞİD’in bölgede ideolojik olarak herhangi bir tehdit olduğunu hiçbir zaman düşünmem. Yani Türkiye’ye karşı böyle bir ideolojik tehdidi söz konusu olamaz. Ama terör içerisinde olan aşırılıkları besleyen, eğiten teröristler için bir eğitim alanı haline gelen bir mıntıka olduğu için tabii ki bölgedeki tüm ülkeler için tehlikeli hatta işte Avrupa için de tehlikeli. Görüyoruz buralardan da bütün engellemelere rağmen dünyanın 4 bir tarafından gelen insanlar var oraya. Ve orayı bir nevi, kendilerini tatmin ediyorlar belki. Yani mesela geçenlerde Kanada’da olan olay. Kanada’da 2 askeri öldürdüler. İncelediğinizde bir bağlantı çıkıyor ama insanlar tamamen psikolojileri bozuk, aileleri tamamen bozuk insanlar.. yani normal bir insan yok. Bu tip insanlar ama kendilerini böyle bir tatmin için, toplumdan bir hınç almak için, rövanş almak için bir bakıyorsunuz bunların oyuncağı olabiliyor. Ve olmadık sıkıntılar çıkartabiliyorlar” dedi.

“KIŞ GÜNLERİ ISINIRKEN RUS GAZINA BİRAZ BAĞIMLIYIZ”
Gül, Rusya ile ilgili sorulan bir soru üzerine, “Görüyorsunuz Türkiye olarak ne kadar olayların merkezinde çıkıyoruz. Biraz önce güneyde olanları konuşuyorduk. Şimdi de Türkiye’nin kuzeyinde olanları konuşuyoruz. Kritik bir maalesef pozisyonumuz var. Tabii Ruslarla biz komşuyuz. Tarihi çok ilişkilerimiz de var. Ama şu bir gerçek ki uzun yıllar soğuk savaş döneminde NATO’nun önemli bir kanadıydık biz. Ve Rusya’ya Sovyetlere karşı hür dünyayı koruyan bir ülke olarak çok büyük fedakarlıklar yaptık. Tabii bugün belki o günkü dünya yok ama bunların hepsi unutulmuş değil şüphesiz ki. Biz tabii ki ittifakımız belli, nerde olduğumuz belli. Ama komşuluk ilişkilerimizi geliştirmek için şüphesiz ki hep uğraşıyoruz. Ekonomik alanda çok büyük ilişkilerimiz var. Biz de gazın önemli bir kısmını Rusya’dan alıyoruz. Dolayısıyla kış günlerini ısınırken biz de Rus gazına biraz bağımlıyız. Bunu çeşitlendirmeye çalışıyoruz tabii. Ukrayna’daki olanlar hepimizi tabii ki yakından ilgilendirdi. Güneyimizde böyle bir istikrarsızlık varken kuzeyde çok daha ciddi bir istikrarsızlıktan tedirginiz açıkçası. Güneyde biraz bu tip olaylarla uzun yıllar Ortadoğu bir karmaşa içerisinde olduğu için bir nevi bir alışkanlık var açıkçası. Ama Ukrayna ve Rusya meselesi, Avrupa’nın içine çok derin bir mesele. Bu mesele herhalde NATO’nun karşılaştığı en ciddi konulardan birisi. NATO toplantılarına daima işte Rusya NATO toplantıları, Ukrayna toplantıları hep en ciddiye aldığımız hususlardı. Ama ortaya çıkan durum sadece Ukrayna ve Rusya meselesi değil aslında. Herkes tabii ki biliyor bölgede birçok ülkeyi birden çok tedirgin etmiş vaziyette. Bu tedirginlik Baltıklardan tutun da balkanlara, Kafkaslara, Orta Asya’ya kadar gider. Herkes birden bire kendine çeşitli dersler çıkarttı. Ve herkesin tehdit algılaması değişti. Şimdi hele hele kırım’ın bir defacto durum yaratılarak işgali ve Rusya’ya bağlanması, buna karşı herkesin bunu kabullenmiş vaziyete düşmesi bunlar tabii ki çok gergin bir ortam çıkarttı ve belki 2. bir soğuk savaş döneminin başlangıcı içerisindeyiz. Bütün arzumuz tabii ki bunun daha ileri gitmemesi” dedi.

“KIBRIS ÇEVRESİNDEKİ GAZ, İSRAİL KIYILARINDAKİ GAZ, BÜTÜN BUNLAR BİRLEŞTİRİLEREK BUNLARIN AVRUPA’YA UZANMASININ EN FİZİBİL YOLU TÜRKİYE ÜZERİNDEN GEÇMESİDİR”
Akdeniz’in doğusunda araştırılan doğalgaz kaynaklarıyla ilgili de açıklamalarda bulunan Gül, “Şöyle söylemek isterim; aslında Türkiye’nin kendi enerji güvenliğini kendimiz başka alanlardan sağlamaya başlamış vaziyetteyiz. Kafkaslardan, şimdi Irak’tan çok daha fazla yeni hatlar yapılmak üzere, İran’dan bildiğiniz gibi. Ama hem bizim, hem Avrupa’nın daha büyük bir ölçekte meseleye yaklaşmak isterim. Bütün enerji güvenliğinin sağlanması konusunda doğu Akdeniz’in önemli bir kaynak olacağına inanırım. Bu ayrıca doğu Akdeniz’in istikrarı ve doğu Akdeniz’deki belki siyasi konuların çözümüne yardımcı olabilir. Benim doğrusu vizyonum hep bunu savunurum. Cumhurbaşkanı olduğum dönemlerde Türkiye olarak devlet politikamız da aslında bu yönde olmuştur. Kıbrıs meselesi barışçıl bir yolla hallolursa bütün Kıbrıs çevresindeki gaz, İsrail kıyılarındaki gaz, bütün bunlar birleştirilerek bunların Avrupa’ya uzanmasının en fizibil yolu Türkiye üzerinden geçmesidir. Bunlar çok hesapları yapıldı. Yani başka bir yol yok bunun için açıkçası. Dolayısıyla yapıcı yaklaşılırsa, kazan kazan bilinci içerisinde hareket edilirse o zaman bunların gerçekleşeceğine inanıyorum ben. Ve doğu Akdeniz’in istikrarına da bu çok yardımcı olur diye düşünüyorum. Bu tabii ki gaz meselesi, pipe line meseleleri, bunlar sadece bir ekonomik faaliyet değil. Bunlar her zaman da çok büyük siyasi faaliyetler. Bunlar stratejik meseleler. Bu konuyu bir elinizde tehdit gibi kullandığınız gibi tam tersi ülkeleri birbirine bağımlı yapıp, çıkarlarını ve kazançlarını göstererek istikrara da refaha da hizmet edebilirsiniz. O bakımdan Türkiye’nin çok öncelikli konularından birisi bunlar” dedi.

“MUSUL HALKI IŞİD’İ KURTARICI GİBİ GÖRDÜ”
Suriye’den Türkiye’ye gelen mülteciler hakkında konuşan Gül, “Doğrusu bu konuyla ilgili Türkiye dışındaki algılamaları biraz takip ediyorum, dediğiniz gibi biraz olumsuzluklar var ama burada Türkiye’ye karşı bir haksızlık olduğu kanaatindeyim. Her şeyden önce Suriye’de bu kadar çok büyük olaylar, büyük katliamlar yaşanırken Suriye’den kaçan insanların 2 milyon insanın geldiği yerlerden birisi Türkiye. Şimdi bunu hiç kimse görmezlikten gelmemesi lazım. 2 milyon insanın bir iki sene içerisinde bir ülkeye girmesi buna müsaade edilmesi ve bütün maliyetinin de tek başına o ülkenin üstlenmesinin o ülkeye yaratacağı güvenlik sosyal, kültürel ve ekonomik yükü en azından takdir etmek gerekir. Bunun doğrusu yapılmadığı kanaatindeyim. İkincisi şu, demin dedim ki şu IŞİD 2 senedir hatta son senedir Batı kamuoyunda birden gündeme geldi. Birkaç gazetecinin çok adice maalesef korkakça öldürülmesinden sonra geldi. Halbuki bunlarla mücadele çok daha önce başlamalıydı. Irak ordusunu kim kurdu? Irak ordusuna bu kadar milyarlarca dolar, Irak ordusunu bu kadar eğitenler Irak ordusunun böyle ufak bir saldırıda darmadağın olacağını eğer bilmedilerse, söylemedilerse o zaman onları sorgulamak gerekir. Birkaç bin kişiyle girdiler, karşılarında 40 bin kişi her şeyini bıraktı gitti, tankını tüfeğini onlar şimdi onların silahı oldu. Burada şunu unutmayın, Musul halkı onları kurtarıcı gibi gördü. Şimdi bunu da incelemek gerekir. Baktılar ki Musul Belediye Başkanı, Musul Valisi, 40 bin ordunun başındaki adam bıraktı kaçtılar her şeylerini. Bu da çok sorgulanacak şey. Burada tekrar yanlış anlaşılmasın ben sadece gazeteciler değil tabi ki orada bir sürü insan öldürüldü. Bu çok acı verici. Türkiye uluslar arası yani dünyanın başka yerlerinden gelen ve oraya katılmak isteyen teröristleri havaalanında, sınırında durduruyor. Burada da bir sıkıntı var. Diyelim ki çeşitli Batı ülkelerinde Avrupa ülkelerinde bazı potansiyel bunlara katılacak radikal unsurlar serbestçe Türkiye’ye geliyorlar. Bunlar gelirken kendi ülkelerinin havaalanından pasaportlarını veriyorlar ve kendi ülkelerinde polis kontrolünden geçerek Türkiye’ye gelen uçağa biniyorlar ve buna müsaade ediliyor. Sonra bunlar geliyorlar Türkiye’ye eğer bize isimler verildiyse bunların isimleri biz bunları havaalanında tutuyoruz, geri gönderiyoruz. Eğer bunların isimleri bize verilmediyse nasıl İngiltere’de, Fransa’da serbest dolaşım hakkı varsa Türkiye’de de serbest dolaşım hakkı var. Bunlar yolunu bulup sınıra gidiyorlar. Oradan geçmek için uğraşıyorlar. 900 kilometrelik bir sınır. Bu 900 kilometrelik sınır daha önce mayınlıydı ve Suriye’yle Türkiye arasında çok sıkı bir sınır kontrolü vardı. Ama 2 milyon göçmen Türkiye’ye hücum edip, Türkiye’ye gelince biz kapıları ve sınırları açmak durumunda kaldık. Dolayısıyla buralarda çok boşluklar oldu ve organizeli olanların belki bazıları geçmiş olabilir. Ama sınırda da yakalayıp gönderdiklerimiz oluyor. İkincisi şu tabi ki nihayetinde bütün müttefikler Suriye’yle ilgili, IŞİD’le ilgili mücadelede bulunurken komşusu olan müttefiki Türkiye’yle yakın bir işbirliği içerisinde olmaktır zaten oluyoruz. Türkiye daha az yapıyor demek biraz Türkiye’ye haksızlık olur. Ama Türkiye’nin daha fazla yapmasını, hep beraber yapacağız. Bu işe sadece Türkiye-Suriye meselesi haline çevrilmesini açıkçası ben istemem. Çünkü Türkiye’yle Suriye conflicts of interest içerisinde değil ki. Ama Suriye’de yaşanan bir insanlık faciasına karşı bütün hür dünya hep beraber mücadele etmek gerekiyor. Türkiye komşu olduğu için Türkiye’nin katkıları her bakımdan daha çok olacaktır ve katkı beklenecektir. Bunları da yapmaya hazır hükümetimiz” dedi.

“IRAK’TA KÜRT BÖLGESİNİN BAĞIMSIZLIĞINI İLAN ETMESİNİN BÖLGEYİ ÇOK AYRI İSTİKRARSIZLIĞIN İÇERİSİNE SOKACAĞI KANAATİNDEYİZ”
Kuzey Irak’ta kurulması gündemde olan bağımsız devletle ilgili de konuşan Gül, “Geniş bir perspektiften bakmanızı isterim, deminden beri konuştuğumuz Ortadoğu’nun ne kadar istikrarsızlaştığını ve istikrarı bozan unsurların ne olduğunu da birazcık özetledim. Ben doğrusu Irak’ta Kürt bölgesinin bağımsızlığını ilan etmesinin bölgeyi çok ayrı istikrarsızlığın içerisine sokacağı kanaatindeyiz biz. Aslında referandum yapma kararının şimdilik gündemden düşmüş olmasını da olumlu bir gelişme olarak görüyorum. Çünkü Iraklıların bir kısmı yani Kürt olmayanlar sadece Sünni Araplar değil, Şii Araplar da ülkemiz bölünecek, ülkemiz bölünüyor diyorlar. Bana Basra’dan çok gerçekten saygı duyulacak büyük iş adamları gayet rasyonel düşünen insanlar geliyordu, konuşuyordum onlarla. Gayet liberal, gayet demokrat ve olup bitenleri sizler nasıl bakıyorsanız öyle bakan insanlar görüyordum. Musul’dan da geliyorlardı, onlarla da konuşuyordum. Bakıyordum hepsinde bir kendi ülkelerinin bölünmek üzere olduğuyla ilgili birdenbire bir asabiyet ortaya çıkıyordu. Şimdi eğer böyle bir şey olursa bu çok ayrı bir bütün Arap öfkesini tekrar çok daha farklı bir şekilde yapar. Burada olması gereken şey eski bütün Kürtlerin sadece Irak’ta değil hangi ülkede olursa olsun o ülkenin eşit vatandaşı statüsünde herhangi bir noksanlığın veya eksikliğin olmaması. Herkes hangi ülkedeyse o ülkenin eşit vatandaşı olması lazım önce. Tabi Irak’ta federal bir yapı olduğu için Irak’ın Kürt Bölgesinde zaten anayasaya göre yeni yapılanmalar söz konusu burada da Bağdat ile merkezi hükümet Irak ile arasındaki petrol-gaz konusundaki anlaşmazlığın son dönemde aşılıyor olduğunu biliyorum dolayısıyla bundan da büyük bir memnuniyet duyuyorum. Aslında baktığınız zaman Irak Hükümetinin Maliye Bakanı, Petrol Bakanı bütün bunların Irak’ın Kürt vatandaşlarından oluşuyor olması ve bunları kabul edip bu hükümette yerlerini almış olmaları bile hiç değilse bazı olumlu görüşler olarak bakmamız gerekir” dedi.

“ARAP HALKININ ÖZGÜRLÜK, DEMOKRASİ, ŞEFFAFLIK, EŞİTLİK TALEPLERİNİ HİÇBİR ZAMAN BİR KENARA BIRAKAMAYIZ”
Arap Baharı hakkında da konuşan Gül, “Şunu öncelikle hepimizin hatırlaması gerekir. Demokrasi bir mükemmelleşme sürecidir. Türkiye böyle bir mükemmelleşme süreci içerisinde ve yine hatırlatmak isterim ki Türkiye Avrupa Birliği tam üyelik müzakere sürecine başlamış bir ülke. Başlarken de Kopenhag Kriterlerini en azından bunları karşılamak gerekiyordu. Bu şu oluyor ki hala demokratik hukuk standartları yükseltilmesi konusunda yapmamız gerekenler var bizim, bunun farkındayız açıkçası. Bu çerçevede de Türkiye’de de kararlı bir gidiş var. Ben son birkaç ay önce cumhurbaşkanlığından ayrıldım yani görev sürem bitti. İnanıyorum ki Türkiye önümüzdeki dönemde bu istikamette güçlü bir şekilde devam edecektir. Aslında sizin bu açıklamanız Arap Baharı’nı hatırlatıyor bana . Tabii ki bütün Arap halkının da özgürlük, demokrasi, şeffaflık, eşitlik taleplerini hiçbir zaman bir kenara bırakamayız. Aslında burada da hem iyi hem kötü şey var. İyi olan şu: İlk değişiklikler söz konusu olduğunda Arap ülkelerinde bu tabi ki büyük bir ümit oldu. Tunus’taki gelişme oldukça sevindirici ümit ederiz ki bu istikametle gayet gider. Bazı ülkelerde geriye gidiş olduysa da ben bütün Arap halkının özgürlük, demokrasi, hukukun üstünlüğü, hesap verebilirlik gibi bütün iyi yönetimimin bütün ilkelerin bütün ülkelere geçerli olmasına arzuları ve idealleri sönmeyecektir. Bu sonuçta gerçekleşecektir. Bunu Fransız Devrimi’ne benzetebiliriz. Fransız Devrimi de yapıldıktan kısa bir süre sonra krallık restore dildi tekrar ama ne oldu? Hem Fransa’da halkının hem bütün dünyada her tarafta bu idealler bir gün gerçekleşti. Bu açıdan bakmak lazım. Sadece tabi ki problemleri sırf politik konular olarak görüp diğer sosyal, ekonomik, kültürel bir çok konuyu görmemezlikten gelmek ucuzculuk olur. Kesinlikle bu anlamda katılıyorum. Aslında tabi biz bölgede bütün bölge ülkeleriyle iyi ilişkiler içinde olmak herkesin arzusudur. Bölgede refahın oluşabilmesi için önce komşular arasında ilişkiler olması gerekiyor. Bu çerçevede bütün Körfez ülkeleriyle çok iyi bir noktaya da gelmiştik. Körfez ülkeleriyle Türkiye arasında stratejik iş birliği platformu kurmuştuk ve bu birkaç sene toplandı. Arap Birliği ile Türkiye arasında bu tip bir ortak çalışma faaliyetlerini hep yaptık. Ama Katar’la olan ilişkilerimiz bütün komşular içinde daha ileriye gitti. Ekonomik olarak yakın iş birliği içindeyiz, yatırımlar giderek artıyor. Aynı şekilde bölgenin bu siyasi konularında da daha ortak anlayışlarımız, bakış tarzlarımızla beraberlik söz konusu. Bakış tarzlarımızla problemlerin çözümü için yapıcı bir iş birliği içindeyiz. Bundan tabi ki büyük bir mutluluk duyuyoruz” şeklinde konuştu.

“SURİYE REJİMİNİN SİYASİ HAYATIMDA AYRI BİR YERİ VARDIR”
Suriye’yle yürütülen ilişkiler hakkında açıklamalar yapan Gül, “Maalesef çoğu bizim elimizde olmadan, biz açıkçası 2002 yılından sonra ben ilk AK Parti Hükümetini kurduktan sonra bölgeyle bu iş birliğini çok ileri noktaya götürmek için çok uğraştık ve çok şey gerçekleşti. Mesela Irakla ilgili Irak savaşından önce Irak’a komşu ülkeler toplantılarını ben başlattım ve 9 kez Irak’a komşu ülkeleri bir artık P5 ortak gündemde bir araya geldik. Ortak gündemde Irak’ı büyük tehlikelerden nasıl koruruz ve nasıl bölge normalleşir. Daha sonra bu toplantılara daha sonraki Irak Hükümeti arzu etmedi ve dağıldı. Ve sonra işte görüyorsunuz herkes bir tarafından çekiyor. Suriye’yi biz angaje ederek dönüştürmeye uğraşıyorduk yoksa oradaki rejimden hiçbir zaman, bütün samimiyetimle söylerim benim siyasi hayatımda bu ayrı bir yeri vardır, bu hiçbir zaman o rejimle hiçbir zaman sempati duymadığımız gibi o rejime hiçbir zaman yakın olmadık. Komşu olunca ilişkilerle bir değişime o ülkede katkı sağlayacağımıza inandık ve çok angaje etmeye çalıştık onları. Beklentimiz daha çok yardım. Bu kadar kendi ülkesinin harap olmasına bu kadar kendi halkının ölmesine sebep olan bir insanın o ülkeyi yönetiyor olması zaten düşünülemez. Ama bütün bu nasıl olur. Benim kanaatim siyasi, ancak bunlar siyasi ve diplomatik süreçle olacak bir konu. Bu ne zaman olur, nasıl olur? Önemli olan burada süreci iyi idare etmektir. Şu ortaya çıktı ki bu iş kolay değil. Ben açıkçası başından beri söylediğim şey şuydu, bu konuda İran ve Rusya’yı dengeleyecek bir karşı bir güç hiçbir zaman görmedim başından beri. Bunu askeri toplantılardaki raporları okuyunca da bütün kanaatim hep ortaya çıkıyordu. Büyük bir retorik, büyük bir hamaset ama bu hamaset ve retoriğin arkasında gücün olmadığını açıkçası görüyordum. O bakımdan maalesef olup bitenlere tabi ayrıca çok üzülüyorum. Ama tekrar söylüyorum kendi ülkesinin bu kadar yıkımına ve bu kadar insanın ölümüne sebep olan birisi ben hala liderim bu ülkeyi yöneteceğim derse bunu da siz düşünün” dedi.

“PARLAMENTER SİSTEMİN DAHA UYGUN OLDUĞUNU DÜŞÜNDÜĞÜMÜ HERKES BİLİYOR”
Türkiye’deki başkanlık sistemi tartışmalarıyla da ilgili konuşan Gül, “Bu konudaki kanaatlerimi Türkiye’de konuştum. Biliniyor onun için müsaade ederseniz daha fazla bu konuyla ilgili bir şey söylemeyeyim. Parlamenter sistemin daha uygun olduğunu benim düşündüğümü herkes biliyor. Ama tabi ki başkanlık sisteminin de demokratik olmadığını söyleyemezsiniz. Önemli olan balanslar, sistem. Eğer sağlam kurulursa ancak ABD’ye biz demokratik değil diyebilir miyiz? Dolayısıyla bunlar hep bir ülkenin demokratik olması bu sağlandığı süre içerisinde bu halkın tercihidir. Başkanlık sistemi olur veya parlamenter sistem olur” şeklinde konuştu.
(İHA)