Evinizin genişliğini merak ettiğimden değil bu soru.
 
Lakin hep düşünürüm. Allah tüm duygularımızı gönül hikâyelerimizi sığdırdığımız kalbimizi dört odacıklı yaratmış.
  
Nasıl bir ev, nasıl bir beyt orası…
  
Hangi odalarına neler sığdırıyoruz, neler aşikâr, neler gizli/ neler sığ, neler derin…
  
Derin konu velhasıl…

Düşün düşün bitmez. Tefekkür…
 
Evvela ibadet işte o tefekkür derinliğin kıyısına varmamız hasebiyle…

Gelelim yukarıdaki sorumuza! küçücük yüreğe dört oda koyan Allah! ve ne çok şey sığdırdığımız YER…

Ki! Temiz ve düzenli olanı evladır.

Gözyaşıyla yunan arı pak duru olanı ve merhametle süsleneni evladır…
Evimizin dört odasına üç odasına sekiz odasına veya kulübe ise bir odasına neler sığdırıyoruz, neler soluyoruz. Solurken soluyor muyuz solduruyor muyuz?

Bu soruyu sorarken, size sorduğumu zannetmeyin. Evvela kendi nefsimdir muhatabım…

Evden dışarı bir yere gittiğimizde “ah çok şükür evime geldim deyişlerimiz ve  evimize duyduğumuz özlem …

yabancı olmadıklarımız bile olsa!

Sığınağımız olan odaların bizi koruyan, uzlete, sükûnete, dinlenmeye sevk eden, yorgunluğun kalbine dinlence zerk edip yavaş yavaş yorgunluğu öldüren odalarımız, evlerimiz.

Sonra ‘’ah yüreğim diyorum’’ çatlarcasına ve sonra evsizlere barksızlara umudu olmayanlara bakarak…
  
Gazze’de… Mısırda… Suriye’de… Irakta… Türkistan’da…
  
Evlerimizi açabildiğimiz mazlumlar…
 
Odalarımızı, ekmeklerimizi paylaştığımız mazlumlar nasıl razı olurlar başlarını örten bir huzurun varlığıyla…
  
Fakiri miskini yolcuyu kimsesizi barındırdığımızda, gönül evlerimizin kilitlerinin pası silinmez miydi her şeyden evvel.
 
Gönül evi işte yürek. Oranın odacıkları açacaktı önce kapılarını. Önce oranın anahtarları çıkacaktı kilitten, çözülüverecekti yatağından…
 
Bunun içinde oranın korunaklı temiz olması gerekecekti. Gelecek misafirleri ayakta karşılamak için.

Ve güçlü bir ruh gerekti diri dipdiri. Kilitleri tereddütsüz çeviren Hay olana, diri olana dönmüş bir yüzle… Atılgan gözü pek ve misafir perver bir duruşla…
  
Ben Gazzeli bir yetim için yüreğimin odacıklarını nasıl yıkadım, yer var mıydı orada diyebilecek!

Kimsesize kimse olsam hangi odamda hangi yatakları serebilirim diyebilecek!

Hangi elbiselerimi verebilirdim diyebilecek!
 
Gerçekten bu mühimdi.

Evimde misafir etmek ensar olmak için önce gönül evimi imar ettim mi, bu mühimdi…

Namazım! Niyazım! Gözyaşıyla yaptığım duam!

İnfakım!

Dört odacığa yaydığım merhametim, şefkatim, sabrım…

Bunları gönül odacıklarıma yaygı yapıp serdiysem açmaz mıydım, tüm kapılarımı düşküne esir ve köle edilmişe…
  
Evsiz barksıza savaş mağdurlarına yetimlere.

Medine misyonu taşıyan kutlu bir er olmaz mıydım?? olurdum elbet.

İçime döndüm dolaşıyorum yüreğimin odacıklarını

Rabbim dört odacık yaratmıştı kalbi ama ben daha çok hissediyordum ve gep geniş arz gibi. oturuyorum her odada bir süre sessizce
  
Çırpıyorum yaygıları yeniden kaldırıp kaldırıp …Merhameti, sadakati, şefkati bir meltem gibi estiriyor Rabbim de o zaman…Rabbi andıkça da tüm tozları oynatıyor yerinden…
    
Yeniden seriyorum hepsini bir bir yeniden…

İçine misafir olmak tüm evlere misafir olmaktan daha güzeldi aslında insanın.       Şayet boğmuyorsa seni için…

İçin için!

E V E T…
 
İçimizdeki odaları temizleyip ışıkları yakmalıydık.
  
Pür nur eylemeliydik rabbin nidasıyla
 
Bir gece secdesiyle
 
Bir lokma ikram ile
 
Gözyaşı yıkamış bir dua ile
 
Dış kapılarımızın açılması, sofralarımızın açılması ceplerimizin açılması gönül kapılarının kilitlerini cilalamakla mümkün olacaktı.
 
Vakit var iken…
 
Nilüfer Aktaş Zontul