Allah’ın rızasını, rahmetini, sevgisini ve yakınlığını kazanabilmek,  gerçek ve ebedî hayatta O'nun cennetini umut edebilmek için kulluk görevlerini samimiyetle yerine getirmek gerekir. Dünya ve ahiretteki kurtuluş için, Kuran'da bildirilen tüm ibadetleri ve ahlak özelliklerini, hayatın sonuna kadar kesintisiz olarak uygulamak önemlidir.

Namaz da diğer tüm ibadetler gibi titizlikle korunması ve samimiyetle yerine getirilmesi gereken bir ibadettir. Kuran'ın pek çok ayetinde namazın faziletleri bildirilir, katıksız olarak yalnızca Allah'ın hoşnutluğu istenerek, huşu içinde O'na yönelerek kılınan namazın değeri hatırlatılır;

"Sana Kitap'tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür. Allah, yaptıklarınızı bilir." (Ankebut Suresi, 45)
 
Kur’an’da tüm canlıların Allah’a boyun eğip secde ettiği bildirilir; güneş, ay, yıldızlar, dağlar, bitkiler, ağaçlar ve gölgelerin bile. Çok açıktır ki, herşey Allah’a tamamen teslim olmuştur. Ancak Rabbi karşısında aczinin bilincinde olmayan insan teslim olmakta direnir. Ve yazık ki her insan secdeye güç yetiremez.

Allah, Hz. Adem(as)’a secdeyi emrettiğinde, İblis'in büyüklenmesinin en önemli sebebi nefsinde gizlediği enaniyetiydi. Su yüzüne çıkan enaniyeti onun sonsuz azaba mahkûm olmasına neden olmuştu. Bu sonuç, enaniyet özelliğini içinde taşımanın kişi için ne büyük bir tehlike olduğunu göstermesi açısından oldukça önemlidir.
 
Şeytanın telkin ettiği gaflet halini engelleyen namaz, insanın Yaratıcısıyla olan randevusudur. Samimi mümin her randevusuna içinde hissettiği bu aşkla, Rabbiyle buluşacak olmanın verdiği heyecanla gider.  Namazla en içten şekilde Allah’a yönelir, vicdanını en fazlasıyla kullanır ve Allah'ın beğendiği ahlâkı yaşamakta süreklilik gösterir. Günün belirli vakitlerinde Allah'a yönelen, üstün sıfatlarını/güzel isimlerini zikreden, rahmetine sığınan ve aczinin bilincinde O’ndan yardım dileyen bir mümin -Allah'ın dilemesiyle-  imanî derinliğine sahip olabilir.
 
Namaz, hayat boyunca sürdürmesi emredilen, vakitleri belirlenmiş bir ibadettir. Kendimizi günlük olayların akışına bırakacak olursak, gaflete kapılabiliriz. Rabbimizin bizi tamamen sarıp kuşattığını, her an bizi gördüğünü, her sözümüzü duyduğunu, içimizdekini bildiğini ve herşeyi hayır ve hikmetle bir kader üzerine yarattığını unutabiliriz. İşte namaz, çirkin davranışlardan alıkoyduğu gibi, Allah’ın huzurunda sorguya çekileceğimizi, ölümün yakınlığını, cennetin, cehennemin varlığını ve Allah'ın sonsuz kudret sahibi olduğunu bize hatırlatır.
 
Namaz müminin, Allah’a karşı boyun eğiciliğini göstermesi, her şeyden kendini çekerek O’na yönelmesi, huşu içinde Rabbi ile güçlü bağ kurabilmesi için bir fırsattır. Namazları konusunda da titizliğiyle bize örnek Peygamberimiz(asm)’ın buyurduğu gibi "Bu dinin başı İslâm'dır, direği namazdır.” (Kütüb-ü Sitte, 4627)
 
Namaz, kulun Allah'a yönelmesi ve bu yönelişle O'nu övüp yüceltmesi, yalnızca O'ndan yardım dilemesi, O'na bağlanmasıdır. Namaz insana, Allah'ın sonsuz kudret sahibi olduğunu, ölümün yakınlığını, Allah’ın huzurundaki sorguyu, cennetin ve cehennemin varlığını hatırlatır.
Namazda huşu içinde Allah'a yönelmek imanımızda derinliği, samimiyetimizi ve Rabbimiz'e olan yakınlığımızı artırır. Allah, namaz kılıp, Kendisi'ne dua eden kullarına rahmet kapılarını açar, onları kötülüklerden arındırır ve içinde kötü düşünce barındırmayan mümini ahlaken de çok güzelleştirir. Bu insanın Kuran ahlakına uygun olmayan davranışlar sergilemesi -Allah'ın dilemesiyle- artık mümkün değildir. İşte bu durum, ‘dosdoğru’ kılınan namazın ayette söz edilen çirkin utanmazlıklardan ve kötülüklerden alıkoyma özelliğinin tecellisidir.
Bilinçsizce ve samimiyetle Allah'a yönelmeden, düşünmeden, yalnızca şeklen yapılan ibadetlerin Allah Katında bir değeri olmayabilir. Yaptığımız ibadet Allah'a olan yakınlığımızı, takvamızı artırıyor, tefekkürümüzü geliştiriyor, ahlâkımızı güzelleştiriyor ve kötülüklerden engelliyorsa Allah'ın hoşnut olacağını umabiliriz.
"...Namazda ruhun ve kalbin ve aklın büyük bir rahatı vardır. Hem cisme de o kadar ağır bir iş değildir. Hem namaz kılanın diğer mübah dünyevî amelleri, güzel bir niyyet ile ibâdet hükmünü alır. Bu sûrette bütün sermaye-i ömrünü (ömür sermayesini), âhirete mal edebilir. Fâni (ölümlü) ömrünü, bir cihette ibka eder (sonsuzlaştırır). (Risale-i Nur, 4. Söz)
Namaz, müminlerle münafıkları birbirinden ayıran önemli farklardan biridir. Samimi müminler büyük bir şevk ve istekle namaz kılarken, münafıklar namaza isteksizce gelirler.
Sonsuz gücüyle kulları üzerinde gözetici ve koruyucu olan Rabbini tanıyan insan yanlış davranışlarını, düşüncelerini, alışkanlıklarını, dünyaya dair her şeyini bırakarak yalnız O'na yönelir, kıyam eder, namazla Rabbine hicret eder. İnanan insan Allah’ın doğru yolunda hicret ederek O'na boyun eğer, gönülden teslim olur, yardım diler, O’nun korumasına sığınır.
Namazı hayat biçimi olarak gören, Rabbi huzurunda kıyam eden, nefsani ve dünyevi tüm bağlarından koparak Allah yolunda hicret eden kulun yolculuğu -Allah’ın dilemesiyle- en güzel konaklama yerinde son bulur.
“…Onları, rüku edenler, secde edenler olarak görürsün; onlar, Allah'tan bir fazl (lütuf ve ihsan) ve hoşnutluk arayıp-isterler. Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir…” (Fetih Suresi, 29)