Sen şefkate, sen bir damlacık sevgiye hasret… Öylece yalnızlık türküsü vardı dudaklarında, hiç kaçamadığın yalnızlığına ağlıyordun küçük papatya. Seninle göz göze geldiğimde sen bir çocuktun henüz, üç çocuğu olan bir yavrucuk. Nasıl kıydılar sana anlat bana lütfen dedim sadece, "güvendim” diye fısıldadın kulağıma, “güvendim!”. Sen; uzat ellerini bana yavru çiçek, yaklaş bana da gözyaşlarını silebileyim, yüzündeki ve kalbindeki yaralara merhem olabileyim, adliyenin bu loş koridorlarından kurtarayım seni de masmavi denizlere uçurayım o temiz kalbini. Küçük papatya, hadi kalk, hadi haykır; kadın olduğum için, de; şiddete uğradım ben, de!
 
Meslek hayatım öncesinde de karşılaşmış olmakla birlikte özellikle mesleğim nedeniyle ne yazık ki yıkılan, paramparça olan ve kaybolan hayatlara rastlamaktayım uzun zamandır. Bunun da etkisiyle genel olarak kadına yönelik şiddet adıyla anılan olguya ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi`nin buna bakışına dair bir yazı kaleme almak istedim bu defa. 2 gün önce Tarsus`ta canına kıyılan Özgecan`ı anmak, O`na yanmak istedim son defa...
 
Öncelikle belirtmek gerekir ki; “Birleşmiş Milletler (BM) Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi” (CEDAW), “BM Kadınlara Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Bildirge”, “Kadına Yönelik Şiddetin ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” konumuz hakkındaki uluslarası nitelikli düzenlemelerdir. Ülkemizde ise son olarak, 4320 sayılı “Ailenin Korunmasına Dair Kanun”unun yetersiz kalması nedeniyle 6284 Sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” yürürlüğe girmiştir.
 
6284 sayılı Kanun kapsamında; şiddet önleme ve izleme merkezleri ile şiddetle mücadelenin kurumsal hale getirilmesi, koruyucu tedbirlere ilişkin kararların hakimce verilmesi yanında, mülki amire de bazı tedbirlerin alınması konusunda görev verilmesi ve gecikmesinde sakınca bulunan durumlarda barınma yeri sağlanması ve rehberlik ve psikolojik rehberlik hizmetinin verilmesi için kolluk amirine de yetki verilmiş olması, şiddet ve şiddet uygulama tehlikesinin varlığı durumunda herkesin bu durumu resmi makamlara ihbar edebilmesi, tedbir kararını ihlal eden hakkında hakimin zorlama hapsi verilmesi sağlanmıştır. Önemli olan ise tabi ki bu Kanun`un en yüksek vicdani ve sorumluluk anlayışı ile uygulanmasıdır.
 
Bu hususları belirttikten sonra kadına yönelik şiddet olgusu hakkında bir fikir sahibi olabilmemiz için bunu bölüm ve başlıklar halinde incelememiz gerektiğini düşünüyorum. Bu itibarla öncelikle aile içi şiddeti ele almayı, sonrasında; kolluk kuvvetlerinin uyguladığı şiddeti, tecavüz ve cinsel istismar olgusunu, insan ticaretini, özel şahıslarca şiddet uygulamalarını kısaca incelemeyi amaçlıyorum.
 
Fiziksel veya psikolojik şiddetten sözlü saldırıya kadar çeşitli türleri olan aile içi şiddeti, genelde şahsi ilişkilerde veya kapalı çevrelerde yaşandığı için her zaman su yüzüne çıkmayan genel bir problem olarak görmekteyim. Bu nedenle de çözümü bir hayli emek isteyen bu olgu bakımından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AIHM), ilgili yerel makamların anne ve çocuğun hayatlarını korumak için yeterli tedbirleri almakla yükümlü olduğunu (Branko Tomasic ve Diğerleri / Hırvatistan; Kontrova / Slovakya), aile içi şiddet hakkında yapılan şikâyetlere ilişkin olarak soruşturmaların yeterli nitelikte ve etkili korumaya yönelik olması gerektiğini (E.M. / Romanya; Valiuliene / Litvanya; D.P. / Litvanya), adli makamların başvuranın eşinin davranışlarına (şiddet) karşılık olarak yeterli tedbir almakla yükümlü olduğunu (Bevacqua ve S. / Bulgaristan; A. / Hırvatistan; Kalucza / Macaristan),  şiddet olayları karşısında yargı sisteminin genel tepkisizliğinin ve saldırganların cezasız kalmasının, yetkililerin aile içi şiddeti ele alırken gerekli adımları atmak için yeterli yükümlülüğü almamalarının kabul edilemez olduğunu ifade etmiştir (Opuz / Türkiye).
 
Kolluk kuvvetlerinin kadına yönelik şiddeti hususunda ise şu örneklere yer verebileceğimi düşünüyorum: Bir suç soruşturması sırasında polis tarafından şüphleli konumundaki kadının zorla jinekolojik bir muayeneden geçirilmesine sebep olunmasında, AIHM, bir kimsenin vücut bütünlüğüne karşı yapılan her türlü müdahalenin kanunlarla öngörülmüş olması gerektiğini ve ilgili kimsenin rızasını gerektirdiğini kaydetmiş ve Avrupa Insan Hakları Sözleşmesi`nin (Sözleşme) ihlal edildiğine karar vermiştir (Yazgül Yılmaz / Türkiye; Y.E. / Türkiye). Mahkeme yine, polisin kötü muamelesine maruz kalındığı yolundakiiddialara ilişkin yeterli ve etkili bir soruşturma yürütülmesi gerektiğini belirtmiştir (B.S. / İspanya; İzci / Türkiye).
 
AIHM, tecavüz ve cinsel istismar vakalarında da devletlerin pozitif yükümlülüğünün bulunduğunu kaydetmektedir. Örneğin; 16 yaşındaki zihinsel engelli bir genç kıza, yaşadığı bakımevinde, görevli kişinin bir akrabası tarafından tecavüz edildiği olayda AIHM, etkili bir caydırıcılığın bulunması  bakımındaneylemin etkin bir şekilde soruşturulmadığı gerekçesiyle ihlal kararı vermiştir (X ve Y / Hollanda). Mahkeme başka bir tecavüz vakasında da, gözaltındayken kadına uygulanan fiziksel ve zihinsel şiddetin ve özellikle tecavüz edilmesinin işkenceye ulaşan bir gaddarlıkla gerçekleştirildiğini kaydetmiş ve Sözleşmenin ihlal edildiğine hükmetmiştir (Aydın / Türkiye; Maslova ve Nalbandov; P.M. / Bulgaristan). Çok önemli bir diğer kararında Mahkeme, Devletlerin, mağdur fiziksel olarak direnç göstermemiş olsa dahi, rıza haricinde gerçekleşen cinsel eylemlerinin kovuşturma yükümlülüğünün bulunduğunu vurgulamıştır (M.C.  / Bulgaristan).
 
İnsan ticareti olgusu bakımından ise Mahkeme, insan ticareti mağduru olabileceğine dair inandırıcı bir şüpheye yol açan koşulların mevcut olmasına rağmen, kadını insan ticaretine karşı korumak için işlevsel tedbirlerin devlet tarafından alınmamış olmasının kabul edilemez olduğuna karar vermiştir (Rantsev / Kıbrıs ve Rusya).
 
Mesleği öğretmenlik olan bir başka kadının, işe giderken yolda iki şahıs tarafından saldırıya uğradığı ve yüzüne asit atıldığı bir olayda ise AIHM, idari yargılamaların ve ceza yargılamalarının ciddi bir şiddet eylemine karşı yeterli koruma sağlamamış olduğunu ifade etmiştir (Ebcin / Türkiye). Ev arkadaşları tarafından saldırıya uğradığı ve tehdit edildiği iddialarına ilişkin bir soruşturma yürütülmesine yönelik çabalarına rağmen, yetkililerin kendisine yeterli koruma sağlamadıklarından şikâyetçi olan başka bir kadının başvurusu hususunda ise; Hırvatistan makamlarının başvuranı kendisinin vücut bütünlüğüne dair bir saldırıya karşı yeterli ölçüde korumamış olmaları gerekçesiyle ihlale hükmetmiştir (Sandra Jankovi ć / Hırvatistan).
 
Görüldügü üzere, kadınların temel özgürlüklerine yönelik olarak gerçekleştirilen ihlaller fiziksel, ekonomik, cinsel ve psikolojik boyutlarda gerçekleşmektedir. Kadınların erkeklere oranla ekonomik ve fiziksel olarak daha savunmasız olması ve bu savunmasızlığın erkekler tarafından kötüye kullanılmasının, kadına yönelik şiddetin en önemli sebebi olduğunu düşünüyorum.
 
Bu bakımdan, kadına yönelik şiddet olgusunun yaygınlığını anlamak açısından, Birleşmiş Milletler tarafından sunulan şu bilgilerin önem arzettiğini ifade etmek istiyorum: Bu itibarla; 2013 yılına ait verilere göre dünya genelindeki kadınların %35`inin (bazı ülkelerde bu oran %70) fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz kaldığı, 2012 yılında öldürülen kadınların neredeyse yarısının en yakın arkadaşları ya da aile üyeleri tarafından öldürüldüğü, Avrupa Birliği ülkeleri kapsamındaki araştırmaya katılan kadınların sadece %14`ünün uğradıkları şiddeti polise bildirdikleri, dünya genelindeki 700 milyondan fazla kadının çocuk yaşta evlendirildiği, 133 milyondan fazla kadının kadın sünnetine maruz bırakıldığı, dünya genelinde zorla çalıştırılanların %55`inin kadın olduğu ve bunların %98`inin cinsel sömürü yoluyla çalıştırıldığı, AB ülkelerinde yaşayan kadınların %40`ından fazlasının işyerinde bir tür cinsel tacize uğradığı, ABD`de 12-16 yaş arasındaki çocukların %80`inden fazlasının okulda cinsel tacize uğradığı anlaşılmaktadır.
 
2009 yılında yapılan resmi araştırma sonuçlarına göre; Türkiyede her beş kadından ikisinin fiziksel şiddet gördüğü, her iki kadından birinin duygusal şiddete maruz kaldığı anlaşılmaktadır.
 
2013 yılı resmi verilerine göre ülkemiz genelinde toplam 9.491 kez koruma tedbiri kararı, 249.290 kez önleyici tedbir kararı verildiği görülmektedir. Türkiye genelinde 14 il merkezinde şiddet önleme ve izleme merkezi kurulduğu ve bu merkezlerde; öfke kontrolü, rehabilitasyon, alkol veya madde bağımlılığı ile mücadeleye yönelik danışmanlık ve yönlendirme, sağlık yardım desteğinin sağlandığı anlaşılmaktadır. 2013 yılı itibariyle 3129 kadının bu imkanlardan yararlandığı görülmektedir.
 
Yine bu hususta Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü`nün, Kadına Yönelik Aile içi Şiddet Araştırması`na göre; maruz kalınan fiziksel veya cinsel şiddet yaygınlığının, kadınların eğitim düzeyinin artması ile azaldığı tespit edilmiştir.
 
BM ve ülkemiz Aile Bakanlığı tarafından üretilen istatistiki veriler, yukarıda andığım AIHM içtihatları, ulusal ve uluslararası düzenlemeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve sonlandırılmasının bir hayalden ibaret olmadığını düşünüyorum. Sosyal medya, basılı medya ve görsel medya alanlarını da kapsayan tüm bileşenleriyle sosyal sorumluluk projelerinin artması ve devletin süreçte aktif rol alarak kadınları korumak adına daha etkin ve güçlü bir duruş sergilemesiyle bu olgunun üstesinden daha kolay ve hızlı bir şekilde gelebileceğimizi düşündüğümü belirtmek istiyorum. Elbette burada hatırlatmak istediğim önemli bir husus da kadınların kadınlara uyguladığı psikolojik şiddet. Biz kadınlar birlik olmadan, el ele vermeden bu sorunun üstesinden gelmemiz çok zor. Sözlerimi burada tamamlarken ülkemizin tüm kadınlarına seslenmek istiyorum: GELİN BİRLİK OLALIM, DAYANIŞMA İÇERİSİNDE OLALIM VE HEP BİRLİKTE TÜM BU SORUNLARIN ÜSTESİNDEN GELELİM! Saygı ve sevgilerimle… 

Av. Meltem BANKO 

Yazarın izniyle http://www.hukukihaber.net sitesinden alınmıştır.