Yıllar geçince, her ülkenin kendine özgü bir idare şekli olduğu, dengenin ve istikrarın da bu idare şekliyle sağlandığı, her hangi bir sebeple ve özellikle dışarıdan müdahaleyle değiştirilmeye kalkıldığında taşların yerinden oynadığı ve bir daha da yerine oturtulamadığı açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Anlayamayan varsa dünya literatürünü iyi gözlemlesin.

Bu durumu başta ülkemizde yıllar içinde batı ve bilhassa ABD menşeli yönetimi ellerinde tuta bilme ve hasta adamı hep narkozlu tutabilme adına çalıştılar. Yıllar içinde başardılar. Şimdi çok da uğraşıyorlar ama bu halk biraz uyandı galiba. Ülkemizde kargaşa çıkarsa kimin işine yarar. Artık halkımızın büyük çoğunluğu gerçekleri görebile ferasetine kavuşuyor. Niçin gezi olayları çıkartıldı. Niçin birçok kriz meydana getirilme adına senaryolar ortaya konuluyor. Niçin ekonomimiz bu kadar sağlam seviye gelmişken, notlarımızla hep kırılgan zeminlere çekiliyor.

Bilhassa yakın geçmişte Saddam rejiminden sonra Irak’ta, Esad rejiminin zayıflamasıyla Suriye’de ve kısmen Mübarek’ten sonra da Mısır’da ve daha onlarca yerde ülkenin iç dinamiğinin gözetilmeden birilerinin dayatmalarını görmek mümkündür.

Ülkelerin ve özellikle çevre komşularınızın gerçek demokratik bir sistemle yönetiliyor olması tercih edilen bir durumdur. Ancak onların diktatör olması ve ülkelerini sert tedbirlerle yönetmesi, bizi çok fazla rahatsız etmemekle beraber, o ülkelerin istikrarlı bir düzene sahip olması, dost veya düşman, karşınızda muhatap alabileceğiniz bir yönetimin bulunmasıdır.

Bilhassa yönetimler için ağaç diktim hemen meyve versin mantığı çok yanlış bir mantıktır. Dikilen ağacın meyve vermesi için bir hayli zamana ihtiyaç var ise ülke yönetimleri daha iyi bir yönetime kavuşa bilmesi için iç dinamikler yanın da dış dinamiklerle beraber kendine uygun yönetime kavuşacağı aşikârdır. Ancak dışarıdan siparişler hep ülkelerin zararına olmuştur. Demokrasiyi bilmeyen, ne olduğunu tam anlayamamış toplumlara sabah kalkınca ben size demokrasi getirdim deyin, hemen orası kaos bölgesi olur. Bunlar özümsene özümsene, yavaş yavaş eğitimle yıllara yayarak geliştirilmesi ve böylece getirilmesi gerekir.
İşte Irak’ta ve Suriye’de karşılaştığımız çıkmaz, muhatap olarak alabileceğiniz ve ülkenin kontrolünü elinde tutan yönetimlerin bulunmayışıdır.

Arap Baharı’nın Suriye’ye ulaşmasını müteakip Esad rejiminin hemen çökeceği ve muhaliflerin duruma hâkim olacağı düşüncesinden hareketle Batı, muhalefetin güçlendirilmesi yönünde tercihini kullanmış ve Türkiye de bu yönde bir davranış sergilemiştir. Ancak Türkiye’nin bu desteği abarttığı ve bu kapsamda arzu edilmeyen grupların da güçlenmesine sebep olduğu bilinmektedir.

Rusya ve İran’ın resmen ve fiilen, Çin’in de siyasi ve ekonomik destek verdiği Esad rejimi ayakta kalmış, ancak ülkedeki kontrolü de oldukça kaybetmiştir. Bu kontrolsüzlük, kuzeyde PKK’nın da desteğiyle, Kürt grupların kanton yapılarda özerk yönetimler oluşturmasına, bunların güneyinde de radikal İslami örgütlerin birçok bölgede yeşermesine ve kontrol sağlamasına sebep olmuştur.

Ayrıca her örgüt daha fazla bölgede hâkimiyet sağlamak için birbirleriyle de mücadele içine girmişlerdir. Bu örgütlerden IŞİD, daha fazla güç kazanmış ve daha geniş bölgelerde kontrol sağlamıştır. IŞİD diğer terör örgütlerinden farklı olarak sadece sansasyon yaratmak ve düşmanlarına zarar vermek için değil, bir devlet kurmak üzere, alan hakimiyeti sağlamaya yönelik hareket etmektedir.

Irak savaşı döneminde Bakuba kasabasını, kurmayı hedeflediği Irak Şam İslam Devleti'nin başkenti olarak ilan etti. Açılımı "Irak Şam İslam Devleti" olan IŞİD, sanki de bir anda esrarengiz güçlerin yardımı ile ortaya çıktı ve Güney Batı Asya'da (Ortadoğu) fırtına gibi esiyor görünümünde ama işin doğrusu öyle değil.
Aslında IŞİD dün, bugün doğmuş değil, tamı tamına 10 yaşını doldurmuş bir örgüt. Amerika Birleşik Devletleri’nin 21 Mart 2003 sabahı Irak’ı haksızca işgal ederek Irak savaşını başlatmasından sonra 2004 yılında “Tevhid ve Cihat” adıyla Ebu Musa Zerkavi tarafından Irak’ta kuruldu. İlk aşamada El-Kaide'ye bağlığını ilan etti, sonra da adını "Irak El-Kaidesi" veya diğer bir tanımla "Mezopotamya El-Kaidesi" olarak açıkladı.

Kendinden çok daha küçük boyutta olan Jaysh el-Fatiheen, Jeish el-Taiifa el-Mansoura, Katbiyan Ansar el-Tevhid vel Sunnah ve Jund el-Sahaba (Sahabelerin Askerleri) gibi savaşçı ve gözü pek grupların kayıtsız şartsız desteğini alırken, El-Kaide gibi geniş tabanlı bir örgütün de tam desteğine sahip.

Genelde faaliyet alanı, Ortadoğu'nun kuzey bölgeleri. Sünni Müslümanların yoğun olduğu Irak ve Suriye'de çok etkin. Niye buralarda çok etkin diyecek olursak bu yöre halkı yönetimden tamamen dışlanmış olmaları bu durumun belki de birinci basamağıdır. Yöre halkı verilen bir takım tavizlerle memnun gözüküyor. Ele geçirdiği şehirlerdeki maddi zenginlikleri o şehirlerin sakinleri ile paylaştığı için halkın tam desteğini alarak, varlığını kalıcı bir şekilde sürdürmeyi başarmış durumda.

Irak savaşı döneminde Bakuba kasabasını, kurmayı hedeflediği Irak Şam İslam Devleti'nin başkenti olarak ilan etti. Günümüzde Irak'ın Anbar, Babil, Nineve, Kerkük ve Selahaddin illeri ile Suriye'nin Halep, İdlip ve Rakka kasabalarında artık iyice kökleşmiş ve arzuladığı düzeni kurmuş durumda IŞİD. Özellikle 2012 sonrasında gücünü iki katına çıkarmayı başararak bölgede dikkate alınması gerek bir güç haline geldi. Dünya müslümanlarının radikalleşen gruplar için enerjilerini ortaya koyma adına ve şehadet zırhına bürünme adıyla gençlerin buluşma noktası olamaya devam ediyor.

2013 ilkbaharında kendini iyice yenileyerek ve de silah gücünü arttırarak Suriye'nin kuzey bölgelerinde kendi yönetimini kurmayı başarmıştır. Hedefi, etki alanını genişleterek Irak, Suriye, Kuzey Ürdün ve Filistin'den bir kısım toprak alarak üzerinde, şeriata dayalı bir devlet kurmaktır.

Aslında örgütün IŞİD adını alarak yeniden örgütlenmesi ve yapılanması, 2010 Nisan’ında, ABD ve Irak güçlerinin ortaklaşa olarak Sisar bölgesinde gerçekleştirdikleri operasyonda örgütün lideri Ebu Ömer el Bağdadi ve üst düzey yöneticisi Ebu Hamza el Muhacir’in öldürülmesi sonrasında başa geçen Ebubekir El Bağdadi ile gerçekleşti.

IŞİD'in Suriye'deki gücü 7 bin 500, Irak'taki gücü de10 bin 500 silahlı askerinden oluşmakta olduğu zannediliyor. Eldeki verilere göre IŞİD'in Suriye'deki Esad yönetimi ile arası şimdilik çok çok iyi. Esad ordusu muhalif örgütlere ve muhaliflerin elindeki bölgelere tüm gücü ile saldırırken, IŞİD hâkimiyeti altındaki kasaba ve köylere saldırmıyor. Buna karşın IŞİD Suriye'nin önemli illerinden birisi olan ve Halep'in 19 km güney doğusunda, Şam'ın 550 km kuzey doğusunda yer alan Ar-Rakka bölgesinden çıkan petrolün Esad yönetimine gitmesine izin veriyor. Yani her ikisi de şimdilik birbirlerinin sırtını kaşıyor ve birbirlerini kolluyor...

Yazı Devam edecek....