Siyasetin gündeminde artık kim Cumhurbaşkanı olacak sorusu var?

İlk kez halk tarafından seçilecek cumhurbaşkanlığı için Ak Parti’nin kimi aday göstereceği merak konusu…

Seçimlere dört aydan kısa bir süre kaldı ve Ak Partinin kimi aday göstereceği üç aşağı beş yukarı belli iken diğer partilerden kimin aday gösterileceği ise hala bir netliğe kavuşmuş değil.

Ak Parti’nin adayının Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan’dan biri olacağı belli.

Bir önceki cumhurbaşkanlığı seçiminde sayın Recep Tayyip Erdoğan İsteseydi, altı yıl süren başbakanlığını, 2007 yılında, cumhurbaşkanlığıyla taçlandırabilirdi ancak şimdilerde de yapılacağını bildiğimiz istişare mekanizması sonucunda, ‘’Adayımız kardeşim Abdullah Gül’’ açıklaması ondan geldi.

Böylece Erdoğan sevgisi daha da büyüdü ve Abdullah Gül ise fazlası ile sevildi.İşte tam da bu noktada sayın Başbakan adaylığını koyduğunda Abdullah Gül’ün itiraz etmemesi şaşılası bir durum değil.

Hangisi aday olursa olsun diğeri bu gelişmeden rahatsızlık duymayacaktır…

Sayın Abdullah Gül;Cumhurbaşkanı olarak görev yaptığı sürede devletini ve milletini çok iyi temsil etmiş,üzerine düşen görevi layıkıyla yerine getirmiştir. Çünkü kendisi oldukça başarılı ve sorumluluk sahibi biridir.

Esas dikkat edilmesi gereken, şu aşamada, aday belirleme sürecine sağdan soldan yapılacak müdahalelerdir… Taraflardan biri için ortaya atılacak ve bunu diğerini rencide edebilecek söz ve tavırlara dökecek olanlar, iyilik yapayım derken süreci zedeleyebilirler de…

Demokratik süreçte halkın oyu kimsenin cebinde değildir. Adaylar belirlenir ve halkımız kimi istiyorsa oyunu ona verir.

Parlamenter sistemde cumhurbaşkanı sembolik yetkileri, başbakan da gerçek gücü kullanmaktadır.

Halk tarafından seçilen cumhurbaşkanı, elbette parlamentonun seçtiğine göre daha etkili ve yetkili olacak. Siyasal sistem içinde bu yetki genişlemesi, başbakanın ve hükümet üyelerinin yetkilerinin azalması anlamına gelecek.

Parlamenter sistemde başbakan sadece yürütmenin değil, aynı zamanda yasama organının da patronu. Cumhurbaşkanı, yasaları bir defaya mahsus veto ederek, yasama organı üzerinde sembolik bir denge oluşturuyor. Halkın seçtiği cumhurbaşkanının bunun ötesine geçmesi, tıpkı başbakan gibi yasamanın içinde iş görmesi mümkün mü? Sorunu tekrarlayalım. Sistemde bir unsur değişirse diğer unsurların işlevleri mutlaka değişir. Siyasal sistem adı bunun için kullanılır.

12 yıl başbakanlık yapmış güçlü bir liderin cumhurbaşkanlığına geçmesi bir tür itibarlı emeklilik demek. Özal’ın ve Demirel’in cumhurbaşkanlığı hem toplum hem de bu liderler nezdinde bir “alışma dönemi”ne maruz kalmıştı. Sonunda taşlar yerine oturdu ve sistem işlemeye devam etti. Şimdi de aynı şey olacak.

Cumhurbaşkanlığı yaldızlı ve parıltılı bir makam. Çocuğunuzun büyüdüğünde başbakan mı yoksa cumhurbaşkanı mı olmasını istersiniz? Verilecek cevabın “padişah mı, sadrazam mı olmasını istersiniz?” sorusuna verilecek cevaptan pek farkı yok. Devletin bir numaralı protokolü. Ankara’nın en yüksek tepelerinden biri. Yola çıktığınızda arkanızdan bir saltanat ekibi geliyor. Ne grup toplantısı, ne miting gürültüsü ne de her günkü boğuşmalar. Rahatınız ve konforunuz yerinde. Gerçek iktidar sizden uzak olsa da, reddedilecek bir makam değil. Ama hep bir şey eksik. Fiilî güç aşağıda başbakanın ve bakanların elinde.

Görülen o ki; ikisinden biri cumhurbaşkanlığına gelecek.

Ayça Tetik