Yüce İslam Dinimiz, mahremiyete, yani kişiler arası bedensel sınırların muhafaza edilmesine çok büyük önem verir. Ev içindeki mahremiyet konusunda dahi bir takım prensipler koyan dinimiz, Müslüman’ın aile hayatını tam bir emniyet altına almayı hedefler. Zira aile hayat okulun başlangıcı ve sonuncusudur.

Bu sebeple ailede başlayan, Mahremiyet, “haram” kelimesinden gelir ve “haram olma durumu” demektir. Herhangi bir şey yasaklanmışsa onu yapmak haramdır. Bu haram olan şey için “mahrem” kelimesi de kullanılır. Yasaklılık haline ise “mahremiyet” denir. Ancak mahrem ve mahremiyet kelimeleri, özellikle aile hukuku sahasında daha özel bir kullanım kazanmışlardır. Mahremiyet kelimesi insan vücudu için, özellikle cinsel arzulara konu olması açısından kullanıldığında, cinsel dokunulmazlık anlamına gelir. Bu durumda mahremiyet, insan vücudunda bakılması, dokunulması ve hakkında konuşulması haram olan bölgeleriyle ilgili dokunulmazlık halidir.
 
İslam’dan önceki cahiliye döneminde insanlar her an istedikleri eve veya odaya izinsiz girebiliyor, gerek aile fertlerinin gerekse başkalarının mahremini görebiliyorlardı. Medineli Müslüman bir hanım günün birinde Rasulullah’ın (s.a.v) yanına gelerek, “Ey Allah’ın Rasulü! Günün her hangi bir saatinde biri kapımdan odama dalabiliyor, görünmek istemediğim bir halde beni görebiliyor. Artık bir ikaz yapsanız da, kimse kimsenin evine, odasına izinsiz girmese, istemediğim bir görüntü içinde iken görmese...” dedi.
 
Aynı günlerde Hazreti Ömer de (r.a) Rasulullah Efendimizin (s.a.v) yanına gelerek, “Ey Allah’ın Rasulü! Beni çağırması için evime gönderdiğiniz çocuk izin istemeden yattığım odaya girdi. Ne kadar toparlansam da beni üzerim açık halde gördü. Keşke Rabbimiz bir yasak koysa da evimize, odamıza izinsiz kimse girmese” dedi. İşte bu ve buna benzer isteklerin çoğaldığı sıralarda Nur Suresi’ndeki aile hayatını koruma kuralları koyan ayetler indi: “Ey iman edenler! Kendi evinizden başka evlere, geldiğinizi fark ettirip (izin alıp) ev halkına selam vermedikçe girmeyin. Bu sizin için daha iyidir; herhalde (bunu) düşünüp anlarsınız.”
 
İslam’ın yüksek edeplerinden biri de aile fertlerinden kim olursa olsun, odasına izin isteyerek girmektir. Sahabilerden biri, “Ben annemin odasına girerken de mi izin isteyeceğim?” diye sordu. Rasulullah (s.a.v) “Evet” dedi. Aynı adam, “Benden başka anneme hizmet edecek kimse yoktur. Odasına her girişte izin mi isteyeceğim?” dedi. Rasulullah (s.a.v), “Sen anneni çıplak görmek ister misin?” buyurdu. Adam, “Hayır, annemi çıplak görmek istemem” deyince, “O zaman her girdiğinde izin iste” buyurdu.
 
Nur suresinin 58. ayet-i kerimesinde, buluğ çağına ermemiş çocukların dahi, şafak zamanı, öğlenin sıcak zamanı ve yatsıdan sonra ebeveynlerinin yanına girmeleri için izin istemelerinin gerektiğini, zira bu vakitlerin uyku ve istirahat vakti olduğundan, izinsiz girdikleri takdirde örtünecek zaman bulanamayacağından, mahremiyetin çiğneneceği bildirilmektedir. Ayetin devamında, “Çocuklarınız ergenlik çağına girdiklerinde, kendilerinden öncekiler (büyükleri) izin istedikleri gibi onlar da izin istesinler...” buyrulmaktadır.

Yüce dinimiz aile ve toplumun devamı için en güzel ahlakı öğretmeyi emreder. “Çocuğun anne babası üzerindeki hakkı, ona iyi bir eğitim ve iyi bir isim vermesidir.” Her eğitimde olduğu gibi mahremiyet eğitimi, daha güncel bir ifadeyle cinsel eğitim şüphesiz ailede başlar. Mahremiyet insanın özelidir, ancak unutulmamalıdır ki, bir ihtiyaçtır. Bireyden hareketle toplumun mahremiyet hususuna olan dikkatleri ne kadar sağlam ve köklü ise kişisel, özel sınırlar da o kadar iyi korunur. Sözgelimi, odalara girerken kapıyı çalmak ve sesli olarak izin istemek, ev içinde de olsa kılık kıyafetlere dikkat etmek gibi aile içinde mahremiyet sınırlarına özen göstermek hem tarafların birbirine olan edep ve hayâsının hem de Allah’a olan kulluk vazifelerinin bir gereğidir.
 
Anne babalar geleceğin büyükleri olan çocuklarına bu mahremiyet anlayışını ve haya duygusunu küçük yaşlardan itibaren kazandırmaya başlamalıdırlar. Günümüzde pek çok ebeveynin ihmal ettiği bir konu olmasına rağmen çocuğa “mahremiyet” duygusunun verilmesi hayati bir öneme sahiptir. Mahremiyet eğitiminde ihmale uğrayan çocuklar dışarıdan kendilerine gelebilecek olan istismarlara karşı savunmasız kalabildikleri gibi ileride kendi cinsel hayatlarını kontrol altında tutmakta da zorlanabilirler. Günümüzde yaşanan sözlü veya fiili taciz olayları karşısında çocukların tepki vermede yetersiz kalışlarının temelinde çoğunlukla ailede kendilerine yeteri kadar mahremiyet eğitiminin verilmeyişi yatar.
 
Aile içinde “edep” kavramı çoğunlukla, çocukların anne ve babalarına karşı gelmemeleri, onların sözünden çıkmamaları gibi anlamlar çağrıştırır. Ve “edep” derken cinsellikle ilgili bazı tehlikeler yokmuş gibi davranılır veya bu tür konuların açılması hiç mi hiç uygun görülmez. Ancak anne babaların şunu unutmamaları gerekir ki, çocukları büyümeye devam ediyor. Biz istesek de istemesek de onlar, yaşlarının ilerlemesine paralel olarak cinsellikle ilgili konuları ya duyuyor ya da müşahede ediyorlar. Bundan daha da önemlisi, bir insanın fizyolojik özelliği olarak bu dürtü onlarda gelişiyor. İşte, ailede mahremiyet eğitimi yerinde, zamanında ve metoduna uygun olarak verilmediği takdirde çocuklar hissi dengesizliklerle karşı karşıya kalabilecekleri gibi cinsel istismara karşı da cahil ve savunmasız bırakılmış olurlar.
 
Kız olsun erkek olsun çocuklara mahremiyet eğitimi verirken, sadece nasihat etmek yeterli değildir. Hatta çok defa cinsel istismara karşı dikkatli olmaları adına “Aman, oğlum/kızım, dışarıdaki kötü insanlara dikkat et, seni alır kaçırır...” türünden korku içeren nasihatler çocuğun ruhunda derin yaralar açılmasına da neden olmaktadır. Böylesi nasihatler çocukların içe kapanmasına ve sosyal çevreden korkup kopmasına neden olabilir. Şu halde çok iyi bilinmelidir ki, çocukların mahremiyet eğitimi tek başına nasihat ile veya korkutmalarla olabilecek bir şey değildir. Ve üzülerek belirtmek gerekir ki günümüz anne babaları kendi çocukları açısından hayati önem taşıyan bu eğitimin nasıl verileceği hakkında yeterli bilgiye sahip değiller.
 
 O halde mahremiyet eğitimi nasıl verilmeli? Bizim mahremiyet eğitimi derken kastettiğimiz, edep sınırlarını zorlayarak her şeyin açık seçik konuşulması değildir. Ancak dünyanın bin bir türlü halinin olabileceğinin çocuğa uygun bir dille anlatılması gerekmektedir. Mahremiyet eğitimi çocuklara en kolay olarak 4-7 yaş arasında kazandırılır. Her anne babanın çocuklarının mahremiyet eğitimi hakkında şu hususlara dikkat etmesi gerekmektedir:
 
Aile bireylerin birbirlerinin odalarına girerken, kapıyı çalarak ve izin alarak girmeleri çok önemlidir. Özellikle anne babanın bu tutumları, çocuklar üzerinde hem kendilerine değer verildiğinin hem de özel odalara girerken izin istenmesi gerektiğinin öğretilmesi açısından önemli. Çocuklara özellikle anne baba kendi odalarında iken kapının vurulmadan içeri girilmeyeceği, ancak bunu yaparken de gayet yumuşak bir ses tonuyla, “Ben odada giyiniyor olabilirim” gibi açıklamalar yapılmalıdır. Aksi takdirde ebeveynlerin özel odalarındaki yaşantılarına çocukların şahit olma durumu söz konusu olabilir. Yahut çocukta kendisinin istenmediği gibi bir anlayışın ortaya çıkmasına veya yatak odasını çocuğun çok ilgisini çekecek bir yer haline getirilmesine neden olunabilir. Birçok insan da çocuklarından saklanmanın gereksiz olduğunu düşünür. Hâlbuki çocukların gördüğü birçok şey ilerideki hayatlarına etki etmektedir. Hatta çoğu zaman müşahede ettikleri ve fıtrata uygun olmayan uygunsuz vaziyetler, onların ruhi bunalımlara düşmesine sebep olmaktadır.
 
Çocuklara mahremiyet terbiyesinin kazandırılması için 4 yaşından itibaren anne babası ile birlikte tamamen çıplak olarak banyoda bulunmamalıdır. Çocuk kendi bedeniyle anne ve babasının bedeni arasında sınırlar olduğunu bilmelidir. Banyoda çocuğun avret yerlerini örtmesi, tuvaletteyken kapısını kapalı tutması, banyo veya tuvalete girerken kapıyı mutlaka çalması gerektiği anlatılmalıdır. Böylece çocuğun zihnine, buraların özel bir yer olduğu yerleşecektir. Artık 4 yaşına basmış bir çocuk tuvaletin “özel” bir mekân olduğunu öğrenmeli, tuvalet ihtiyacını gideren birisinin başkaları tarafından görülmesinin uygun olmayacağını bilmelidir. Bunların yanı sıra anne babanın da dikkat etmesi gereken noktalar vardır. Mesela, banyodan çıkan ebeveynlerin havlu veya bornozu vücutlarını tam örtecek şekilde kullanmamalarını da aynı kategoride değerlendirebiliriz.
 
Anne ve babalar ve ailenin diğer fertleri, caiz olsa bile ev içi giyiminde aşırıya kaçmamalıdırlar. Anne ve babanın evin içerisindeki tutum ve davranışlarının bir kısmı mahremiyet eğitimi içerisine girer. Ama diğer bir kısmı ise adap dediğimiz kısmın içerisine girer. Örneğin anne babanın pijamayla evin içerisinde dolaşmasının mahremiyet eğitimine bir zararı olmaz. Ancak şort gibi kısa iç çamaşırlarıyla dolaşmaları, mahremiyetin hafife alınması için yeterli derecede kusurlu bir davranıştır. Bir taraftan çocuğunuza vücudunuzun kimse tarafından görülmemesini öğretirken evin içerisinde şort giyiyor olmak çocuğun mahrem duygularının gelişmesine engel olur. Şunu unutmayalım ki, aile yaşantısı, çocuklarımız için hayatın bir provası mahiyetindedir. O ailesinden ne gördüyse, hayatında da onu tatbik edecektir.
 
Uzmanlara göre çocukların öncelikle “bedenim bana özeldir” bilincini kazanması gerekiyor. Doğduğu günden itibaren elden ele dolaşan, öpülüp sevilen bebekler ilerleyen yıllarda artık kendi bedeninin farkına varmalı, çevresindeki yetişkinlerden ayrı bir birey olduğunu anlamalıdır. Kendi farklılığının bilincine varamamış çocuklar tacize karşı koyamıyor. Mesela anneler altını ıslatmış çocuğun birden öfkeyle pantolonunu indirmek yerine, bunu daha sakince ve çocuğun mahremiyet duygusunu tadacağı diğer gözlerden uzak bir yerde yapmalıdır.
 
“Kız ve erkek kardeşler aynı yatakta, odada yatırılmamalı. Yer sıkıntısı varsa perdeyle oda ikiye ayrılmalı. Günümüzde üç çocuğu, dört çocuğu olan ailelerin her çocuğa bir oda tahsis etmeleri mümkün olmayabilir. Bu durumda yapılacak şey, çocukların giyinip-soyunurken veya mahrem halleri sırasında ayrı odalara gitmeleri, başkası görmeden üstünü değiştirmesidir.
 
Çocuğu her önüne gelen değil, belli kişiler tuvalete götürmeli. Bu esnada kapı kesinlikle kapalı olmalı, kimse içeri alınmamalı. Ebeveynler çıplaklığa çok dikkat etmeli. Eşler birbirine cinsel içerikli şakalar yapmamalı. Evlatlarını dudaklarından asla öpmemeli. Aksi takdirde çocuklar, başkaları tarafından da dudaklarından öpüldüğünde, çıplak bedenine dokunulduğunda yaşadıklarını normal karşılıyor, tacize uğradığının farkına varamıyor.”
 
Sonuç olarak unutmamalıyız ki eğitim ve terbiye çocuğun doğumuyla başlaması gereken bir süreçtir. Çocuğa mahremiyet anlayışını kazandırmaya çalışırken, zorlayarak, korkutarak katı bir disiplinle yaklaşmamaya dikkat edilmelidir.
 
 “Çocuğunuza mahremiyet anlayışını kazandırmaya çalışırken, zorlayarak, korkutarak katı bir disiplinle yaklaşmamaya dikkat etmelisiniz. Aksi takdirde ya söylenenin zıddını yapan ya da konuşmayan, özgüveni eksik bireyler karşımıza çıkabilir”. Görmemezlikten gelmek, çocuk anlamaz demek, yabancı mıyız diye düşünmek, ileride aklımıza dahi getirmek istemediğimiz bazı sıkıntıların başlangıç noktası olabilir. Mahremiyeti anlatırken kendimiz de örnek olmalıyız. Cinsellikle ilgili konularda edep sınırlarını aşmadan çocuklarımıza uygun ve yerinde bilgiler vermeliyiz.
 
Çocuğun 4 yaşından itibaren avret bölgelerinin başkaları tarafından görülmesinin doğru olmadığını adım adım öğrenmesi gerekir. Bu bağlamda çocukların elbiseleri herkesin içerisinde değil kimsenin görmediği bir ortamda değiştirilmelidir.
 
Çocuklarının cinselliğe duyduğu ilgiden yakınan anne babalar tarafından çoğu zaman “Eşim bana sarıldığında oğlum beni babasından kıskanıyor”, “Oğlum beni dudaklarımdan öpmek istiyor”, “Kızım eşimi bana dokundurtmuyor!” gibi serzenişler dillendirilir. Eşler arasında özel olması gereken bu tür hareketler çocuğun mahrem duygularının gelişmesinin önüne geçer. Çocuklar ebeveynlerinin mahremiyetlerine, aklı ermeye başladığında, yani kendi bedenini ve başkasının bedenini fark etmeye başladığında vakıf olmaya başlarlar. Ebeveynlerin mahrem sayılabilecek sevgi davranışlarını özellikle 4-7 yaş dönemi çocuklarının yanında göstermeleri, onların dünyasında “evcilik oynama” adı altında farkında olmadan cinsel içerikli oyunlara dönüşebilmektedir. Özellikle kız çocuklarına karşı gösterilen cinsel istismarların pek çoğunun bu tür oyunlarda kendini gösterdiği istatistiklerde mevcuttur.
 
 Diğer kişilerin görmesi, duyması, bilmesi ve öğrenmesini istemediğimiz özellerimiz vardır her zaman. Başkasının hakkını korumak kadar, kendi hakkına tecavüz edilmesini engelleme bilincidir mahremiyet duygusu. Çocuklar insanlara nasıl davranacaklarını, nasıl hitap edeceklerini, ilişkilerde nelere dikkat etmeleri gerektiğini, özel hayata saygıyı, başta ebeveynleri olmak üzere, çevrelerindeki yetişkinlerin davranışlarına bakarak öğrenirler. Bu nedenle, günlük hayatta bazen göz ardı ettiğimiz ancak çocuklar için hayli önemli saydığım birkaç noktayı hatırlatmak isterim. Her kişinin özel yaşamı ve mahremiyet hakkı olduğu erken yaşlardan itibaren anlatılmalıdır çocuklara. Bu anlatımın en kestirme ve kolay yolu da onlara davranışlarımızla örnek olmaktır.
 
Evlere ya da odalara girmeden önce kapı çalınmalı ve izin almadan içeri girilmemelidir. Siz de çocuğunuzun odasına girerken kapısını çalınız. İzin almadan içeri girmeyiniz.
 
Birisinin eşyasına dokunmadan, bir şeyi ödünç almadan önce izin istemek gerekir. Küçük çocuklarda sınır tanımadan izinsiz şekilde eşyaları elleme ve dokunma davranışına sık rastlanır. Anne babalar bu duruma hiç müdahale etmezlerse, çocukta gerçek sahiplik duygusu ve hak kavramları gelişemez.
 
Başkasının mektuplarını açmak, izin almadan mesajlarını, e-maillerini okumak doğru değildir. Ebeveyn ancak çocuğun zarar gördüğünü düşündüğü durumlarda, olan biteni anlamak için izin almadan onun mesaj ve e-maillerini okuyabilir. Bunun dışında sadece merak için yazışmaların okunması doğru değildir.
 
Telefonla konuşan kişini konuştuğunu dinlemek, konuşulanları merak edip sorular sormak mahremiyet ihlali sayılır. Başkalarının konuşmalarını gizlice dinlemenin ahlaki olmadığı anlatılmalıdır çocuklara.
 
Çocuklar odaya gizlice girip saklanmayı veya kapı deliklerinden içeriyi gözetlemeyi oyun gibi kabul edip severler. Başkasını gizlice gözetlemenin ileride ciddi ahlaki sorunlar oluşturabilecek bir durum olduğu unutulmamalı ve bu konuda çocuklar uyarılmalıdır.
 
Bedenin de bir mahremiyeti vardır. Vücudun belli bölgelerinin başkaları tarafından görülmesi ve dokunulmasının doğru olmadığı, aynı zamanda bizlerin de başkalarının belli bölgelerine bakmamamız ve dokunmamamız gerektiği 3-4 yaşlarından itibaren çocuklara anlatılmalıdır.
 
Modern ve rahat olma adına bazı ebeveynler, çocuklarının yanında çok açık kıyafetler giyinip, oldukça rahat hareket edebilmekte, çocukları insan bedenini tanısın diye birlikte çıplak banyo yapıp, tuvalete birlikte girebilmektedirler. Oysa mahremiyet korunarak da çocuğun kendi ve karşı cinsin bedenini tanıması sağlanabilir. 6-7 yaşlarından itibaren çocukların tek başına banyo yapmasına fırsat tanıyınız. Siz ancak tam temizlenmediğini düşünüyorsanız, duştan çıkmadan önce yardımcı olunuz. Ancak bu durumda da çocuğun iç çamaşırı mutlaka üzerinde olmalıdır. Yine bu yaşlardan itibaren banyoda, kız çocuğa annesi, erkek çocuğa da babası yardım etmelidir.
 
Anne babanın yatağı da mahrem sayılır. En doğru olanı çocuk doğar doğmaz yatak ve odanın ayrılmasıdır. Bizim kültürümüzde özellikle anneler bebekleri yanlarından pek ayırmak istemezler. Bu durumda 2 yaşına kadar bebek aynı odada olsa da, mutlaka yatağı ayrı olmalı ve mümkün olan en kısa zamanda odası da ayrılmalıdır. Bu basit kural ve öğretiler çocuklar için bir kılavuz olacak ve zihinlerine insanların mahremiyet hakkı olduğu ve buna saygı duyulması gerektiği kavramı yerleşecektir.
 
Mahremiyete saygı, insana saygının en temel göstergesidir. Mahremiyet çocuklara sınırları öğretmektir aynı zamanda. Bizlerin sınır tanımaması ise çocuklarımızın mahremiyeti öğrenmesi önündeki en büyük engeldir. Çocuklarımızı hayata hazırlarken bizim yanılgı ve yanlışlarımızın hatasını çocuklarımıza asla çektirmeyelim.
 
İyi bir ailemiz olmasını istiyorsak mahremiyeti yavrularımıza nasihatten ziyade yaşamımız üzerinden çocuklarımıza aktara bilmenin gayreti içinde olmamız gerek.

Mehmet Emin YAĞMUR