Yazıyı okumadan önce iyi düşünün, oldukça uzun bir yazı. Sonuna kadar tahammül edecekseniz buyurun yoksa şimdiden vazgeçin en iyisi.
Ankara’da yapılan Malatya Günleri bu yıl başka bir öneme sahipti. Çünkü yerel medya mensupları ekâbir ve malum aday adayları Başkente konuşlanmıştı. Aslına bakarsanız kimsenin Malatya Günleri umurunda bile değildi. Bakmayın siz çok istiyormuş gibi yapmalarına. Onların derdi belli; varsa yoksa seçim.
Başbakan Erdoğan partisinin Genişletilmiş İl Başkanları toplantısında belirlediği adayları resmen duyuracaktı. Ankara’da tetikte bekleyen bizim yerel basının duayenleri havayı iyi kokluyorlardı. Kim kimi desteklemiş, kim kime ne demiş. Kimi veya kimlerin adayları kimlermiş…
Adaylık süreci netleşmeden gayri resmi kesin sonuçlar belli olmuştu. İsmi belli olan ve malumun ilan edilmediği bu noktada ufaktan da olsa kıpırdanmalar fısıltılar duyulamaya başlamıştı. Eskiden kulağımız “ajanslarda” olur radyo veya televizyon karşısında saatlerce seçim loto oynayarak adayın kesinleşmesini beklerdik. Şimdi öyle olmuyor, daha içeride toplantı devam ederken atılan bir “tüvit”, facebook’a yazlan bir mesaj işin rengini değiştirmeye yetiyordu.
Nihayet Ak Parti Genişletilmiş İl Başkanları toplantısı başlamıştı. Aday isminin kesinlik kazanmasının bilindiği andan itibaren sosyal medyaya odaklandık. Sosyal medyadan da yazdıklarına büyük bir önem atfettiğimiz üstadımızın yazdıklarını başladık okumaya.
Çakır olmasın diye “yırtınan” grup duyulan bu tatsız haberin ardından önce suskunluğa bürünüp sonrasında sözde çeşitli kampanyalarla başkan Çakır’ı küçük düşürme telaşına girdiler.
Ne helvacılığını bıraktılar, ne “kaldırım paşalığını” . Gıybet olduğunu bile bilmeyecek kadar ferasetten uzak bir şekilde yanımızda olmayan bir aday için denilmeyeni bırakmadılar.
Bu sisli havanın sonunda güzel günleri göreceğimiz aşikar olmasın rağmen bakalım “bizimkiler” ne alemde diyerek başladık mesajları taramaya.
Önce sitemiz yazarı ve Malatya TV programcısı usta gazeteci Alişan Hayırlı bu “olumsuz” havayı yorumladı. Hayırlı oldukça kaygılıydı, çünkü biliyordu ki Başbakan ne derse o olurdu.
Malatya Günlerinin yapıldığı alana doğru yol alırken bakınız Alişan  Hayırlı o “sisli” havayı sosyal medyadan nasıl aktarıyordu:
“Ankara'da hava sisli, Malatya adayı duman içinde...
Sabah perdeyi araladığımda hiç bir yeri göremedim. Sis her yeri kaplamış...
Ankara'nın havası dumanlı...
Malatya günlerinin açılacağı yere doğru hareket ediyoruz. Biraz erken tabi...
Yolda önümüzü görmek mümkün değil...
Siyasette olduğu gibi...
Bu duman ve sis ne zaman dağılır bilmiyorum. Hava açarsa size adaylık toplantısından çıkan haberleri verebileceğim.
Şimdi Malatya Günleri'ne bakacağız... Aday adaylarının açılış törenine katılımına göre ve yüzlerine bakarak da sonuç alabiliriz.”
Alişan Hayırlı’nın bu mesajı sosyal medyayı buz gibi etmeye yetmişti. Kimse bu mesajdan memnun kalmamıştı, bekledikleri başka bir müjde olmalıydı. Bu açıklamaya sadece bir tane  “yürekli” cengâver İstanbul’dan eşlik etti. Ahmet İnan adlı vatandaş “Allah'ım Mısır'ın üzerindeki SiSi kaldır. Ankara'da hava açsın!” diyerek oldukça anlamlı bir göndermeyle karşılık verdi…
Alişan Hayırlı sosyal medyada istediğini almadan bırakmazdı. Yazılarına yorum gelmemesine alışık değildi. Sisi biraz daha araladı,   havayı yeniden kokladı lakin duydukları tas tamam doğru idi. Haber kaynağının “sağlam” olmasına güvenip haberi patlattı. Lakin aynı saatlerde biz haberimizi yazmış manşete çekmeye hazırlanıyorduk ki “birde Alişan beyden teyit ettireyim” düşüncesi ile duayenimizi aradım.  Ustanın keyfi kaçmıştı, alışık olmadığım bir ses tonuyla kendisiyle paylaştığım haberimi doğrulattım. Alişan hocam benim ilçeler hakkındaki değerlendirmelerime mesafeli yaklaştı. Sadece olabilir, muhtemeldir benzeri kaçamak cevaplarla geçiştirdi. Anladım ki aldığım bilgiler “sağlam” ve ben haberi yayına aldım.  O sıralarda üstat da sosyal medyadan Çakır’ın adaylığını şöyle duyuruyordu:
“Büyük Reis, temayül seçiminde ve kamuoyu yoklamalarında birinci gelmeyen Ahmet Çakır'ı aday gösterdi. Malatya’mıza hayırlı olsun.
Malatya bu küçük çaplı şoku üzerinden atar atmaz, Devlet Başkanımızı desteklemek için çalışmalara başlayacaktır.
Söz konusu vatansa gerisi (Ahmet Çakır) teferruattır.
Bütün Malatya, Büyük Reis'i mahcup etmemek için hazır kıta çalışacaktır.
Hedef gezici teröristleri ve dershane müritlerini sevindirmemek…
Ahmet Çakır resmen adaydır ancak Malatyalıların gönüllerdeki adayları Sami Er, Ali Bakan ve İbrahim Gezer'dir.” Diyerek koalisyon(!) özlemini deklare ediyordu.
Oysa henüz belediye başkanlığında böyle bir sistem mümkün değildi. Ama ümidini yitirme üstat bakarsın “Büyük Reyiz” seni dinler de bahsettiğin adaylara “Malatya Eyaletinin” mazbatasını teslim edecek bir formül bulur. Hem sen demiyor muydun “Başbakan benim yazılarımı takip edip söylediklerimi mitinglerde haykırıyor(!)”…
Alişan Hayırlı’nın bu paylaşımına on beş yorum geldi. Büyük çoğunluk duyduklarından memnundu. Memnun olmayanlar da “meşrebince” eleştirilere başlamıştı. Alişan Hayırlı aldığı yorumlardan pek hoşlanmamış olsa gerek kimseye cevap vermemişti. Mesajında bahsettiği “temayül ve kamuoyu anketi” konusunda söyleyecek çok şey var lakin üstat üzülmesin onları yazmayacağım. Şu kadarını söylersem belki kifayet edecektir; sevgili üstat hangi temayül, siz neyden bahsediyorsunuz Allah aşkına. Bizim bilmediğimiz başka bir dalavere mi var. Bize aktarılanlar temayülde başkan Çakır’ın açık ara önde olduğu. Anket konusunu ise bana hiç açtırma, günler öncesinden “anket mafyasına” cevabımı yazımda vermiştim. Hani şu günde yüz tekil ziyaretçisi bile olmayan “çakma” sitelerin sözüm ona “üç yüz bin oy kullanıldı Bakan %65 ile birinci” dedikleri. Sahi buna sende inanıyor musun, yok yani bire bir anket yapanları diyorsan ki ulusal anket sonuçlarından anket firmasından önce benim haberim olur.  Sadece Malatya için değil diğer illerde de kim önde, kimleri aday diye isimleri zikredilerek vatandaş tepkisi ölçülüyor biliyorum. (nereden bildiğimi ne sen sor ne ben söyleyeyim)
Sevgili üstadın keyfi iyiden iyiye kaçmıştı. “Genel Merkez, İl Başkanı Bülent Tüfenkçi'yi çağırdı. Kararı yüzüne karşı okudular.
Kırgındı Tüfenkçi, Malatya'ya bize sormak yok muydu, diye...
Sorulmadı.” Diyerek yaşadığı hayal kırıklığını belli ediyordu. Hem de İl Başkanını da “derin sulara çekerek” yanına paydaş ediyordu. Bakın sadece ben değil “başkanımda istemiyor” dercesine… (Yapma be usta, “suç ortağı” bu kadar açık edilir mi?)
 Sadece Ahmet Özcan adlı bir vatandaş bu mesaja kayıtsız kalmayıp “ALİŞAN KARDAŞ. GECMİŞ HARMANDAN DANE CIKMAZ..” diyerek üstadın yüreğine su serpiyordu(!)
Fazlaca bir yorum gelmiyordu bu saatlerde, çünkü resmi ağızlardan açıklama henüz yapılmamıştı. Üstat bu zaferde payı olduğunu düşündüğü Milletvekili Çalık için “Öznur Çalık, siyasette çarpıştığı birinci savaştan zaferle çıktı... Tebrik ederiz...
Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı adayını tek başına belirledi. Herkes Gücünü gördü. Aşağıdaki paylaşımların birinde yazmıştım:
Öznur Çalık bir işe girdi mi elinden kurtulmaz diye...
Dolayısıyla gerçek aday Öznur Çalık'tır.” Diyordu.
Belki inanmayacaksınız ama bu mesaja da pek itibar eden olmadı. Belkıs Yiğit ve Ahmet Önder’in gayet geniş kapsamlı açıklayıcı(!) yorumları havada kaldı.
Pes etmiyordu Alişan Hayırlı üstat. Mutlaka bir şey yapmalıydı. Bir yolu mutlaka olmalıydı, nasıl olur da koskoca bir duayenin mesajları yeterli ilgiyi görmez anlaşılır şey değildi.
Bu işte bir iş var diyerek yeniden Çalık üzerinden yüklenmeyi denedi. Bu sefer üslubunu biraz daha yumuşatarak ve birilerine mesaj kabilinden hem övüyormuş gibi yapıp hem yerin dibine sokuyordu kendince. Üstat, “AK Parti'de kamuoyu yoklamalarının ve temayül seçimlerinin bir anlamının olmadığı ortaya çıktı.
Bu dönem halkın sesine kulak verileceği söylenmişti.
Malatya adayını kamuoyu yoklamaları ve temayülleri belirlemedi. Öznur Çalık belirledi.
Dolayısıyla Malatya adayı Ahmet Çakır değil, Öznur Çalık'tır.
Hayırlı olsun.
Bütün Malatya artık küskünlükleri bir kenara bırakıp seçime yüklenecektir. Öznur Çalık'ı yüzde 70 oy oranıyla seçmek için canla başla çalışacaktır.” Diyerek bir bakıma vekilimize “büyüksün be abla” diyordu. Ne diyebilirdi ki “bükemeyeceğin eli öpeceksin” demişlerdi, bir yerlerden aklında kalmış üstat da öyle yapıyordu…
Kötü gidişatı bir türlü durduramayan üstat bu mesajdan da beklediğini bulmadı. Birkaç kişi yazıyor, yazanlar da Çakır’ın adaylığına seviniyordu. Ne garip değil mi, kimse üstat gibi düşünmüyordu.  Bir ara ben yazmak istedim, şakacıktan da olsa istediği gibi birkaç yorum karalayayım dedim. Sonra “amaann boş ver” biri okur mokur, Başkan’ın kulağına gider “fişleniriz” neme lazım diyerekten isabetli bir kararla yazmaktan vaz caydım. Aklımı seviyim!
Bak işte “Allah söyletiyor” derler ya işte tam böyle bir şey. Yukarıda ne dedim “Bükemediğin eli öpeceksin”. Bunu bu sefer ben demedim bakın üstat  “Bükemediğin eli öpeceksin. Öznur Çalık siyasetin yeni kraliçesidir. İster beğenin ister beğenmeyin.” Buyurmuş, galiba dünyanın sonuna yaklaşıyoruz.
Bu mesaja Recep Altundaş, “Yarın bir de bakan olunca... Değme gitsin...” derken,Dilek YıLdız “Abi size göre kraliçedir” diye dokunduruyordu.
  “doğru söylüyorsun alişan gardaş” diyordu Halil Kızılcı. “Adamlar işi biliyor.Silah mı gerekiyor? Mesele yok. Para mı gerekiyor? Mesele yok..Partiyi bağlamak mı? Mesele yok kirve...” diye bir aykırı yorumla üstadı ferahlatmıştı Yaşar Metehanoğlu.
Bayram Türkoğlu “Malatya'nın değil Öznur Çalık, Tayyib Erdoğan gibi onlarca çıkarabileceği lider potansiyeli olduğuna inanıyorum.” Diyerek bizim daha önce hiç duymadığımız bir açıklamayla imdadımıza yetişti. Sağ olasın Bayram az kalsın Malatya’dan ümidi kesiyorduk, sayende kendimize güvenimiz arttı. Bu yaşta bu zekâ, tebrikler...
Bu mesaja en anlamlı cevabı üstadın yeğeni Ceyda “Bu AKP'nin kadına verdiği değeri gösterir.. Sana katılıyorum Dayı..” diyerek vermişti. Eferim Ceyda, “dayın seninle gurur duyuyor(!)”…
Bu arada sevgili üstat Alişan Hayırlı yeri gelmişken Çalık’a “selam çakmayı” ihmal etmeden kehanetlerini(!) sıralıyordu: “Öznur Çalık ikinci savaşında, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı girişiminde bir adım öne geçti. Ahmet Çakır'ı başkan adayı seçtirmedeki başarısını bakan olmada da gösterebilir.”  Derken, gerçekten inanarak mı söylüyordu istihza mı ediyordu anlayamadım.
Yavaş yavaş ısınmaya başlamadı Alişan Hayırlı üstadımız. Tepkilerde bir kıpırdama olmuştu. Bu hız yeterli değildi, hazır yolu boş bulmuşken sallamalıydı(!) ki öylede yaptı. “Malatya Belediyesinin son 40 yıllık tarihinin üst üste ikinci Belediye Başkanı seçilen ikinci başkanı Öznur Çalık oldu. Bilindiği üzere bu unvanı Ahmet Münir Erkal taşıyordu. İsmi "Ahmet" olanlar şanslı...
Uzun sözün kısası: Malatya'nın yeni Büyükşehir Belediye Başkanı Öznur Çalık... Hayırlı olsun.” Diyerek “büyüksün abla” demeyi sürdürdü.
Tüm bunlar olup biterken hala resmi açıklamanın yapılmadığını bir kez daha hatırlatalım. Yani üstat kaynaklarından aldığı “sağlam tüyolar” ile Başkan Çakır’ın adaylığının kesinlik kazandığından artık emin olmuştu.
Bu arada üstat iyiden iyiye bunalmıştı “kantarın topuzunu fazla mı kaçırdım ne” diyerek hazır sisler dağılmışken yüksek irtifadan alçalarak yumuşak iniş yapmaya başlamıştı bile. “Alişan Hayırlı kendine gel, ateşle oynadığının farkında mısın? Azı karar çoğu zarar, hade aslanım tadında bırak” diyerek kendi kendisine cesaret verip açıklama yapmaya koyuldu. Nede olsa “zararın neresinden dönerse kârdı” E bu zamanda bu da yabana atılır bir maharet değildi…
İlk usturuplu mesajı “timeline” atıp emin ellere teslim etti. Bakın yanlış anlaşılmasın ben aslında tarafsızım ha demeyi ihmal etmeden, aynen şunun gibi;
“Haber ve yorumlarımda aday adaylığı sürecinde hiç taraf olmadım. Haber ve yorumlarımda kimseye karşı ne tutum sergiledim ne de açık destek verdim. Kelimenin tam manasıyla tarafsız davrandım.
Yeni Başkan (Öznur Çalık) belli olduğuna göre, şimdi herkesin Ahmet Çakır'cı olacağı yağcılık döneminde gerçeği haykırıyorum:
Benim gönlüm Ali Bakan, Sami Er ve İbrahim Gezer'den yanaydı. Bu üç aday da hem hak etti hem de Öznur Çalık'tan daha layıklardı.
Sami Er'e ikinci kez hak ettiği adaylık verilmedi.
Büyük Reis'in nasıl bir politik baskı altında kaldığı önümüzdeki günlerde netleşecektir.
Sağlık olsun, Büyük Reis'in canı sağolsun.
Şimdi adaya bakmadan, kırgınlıkları unutarak Büyük Reis'in seçimleri yüksek bir oy oranıyla kazanmasını sağlamak. Bu millet bir kere daha Öznur Çalık'a (Ahmet Çakır'a) değil Devlet Başkanımız Erdoğan'a oy verecek.
Tıpkı 2009 seçimlerinde olduğu gibi...”  derken bir ara gözlerimin önüne “Çarkçı Kemal” geldi. Hey gidi günler, ne günlerdi o günler…
Yani üstat Ankara’nın gadrine uğramıştı, ne yapsın dimi ama. Yanında bir sürü “dalkavuk” alkışlıyor, “saydırıyor” kendisi boş mu dursun alt tarafı  “gaza gelip” birkaç kelam etmiş çok mu? Hem etmişse ne olmuş, işte şimdi de telafi etme sırası kendisindeydi…
Hani diyor ya “şimdi herkesin Ahmet Çakır'cı olacağı yağcılık döneminde” diye. Doğrudur usta, valla ne desen haklısın. Hani demişler ya “beni nasıl bilirsiniz, kendim gibi” demiş o hesap.
Üstat bilmez mi kimin “oluk oluk” para akıttığını, kimin yarım milyon harcadığını. Kime ne anketler, ne haberler uğruna para saçıldığını. Bilir elbette, bilmez mi?
Ve hala kalkıp diyorsan ki “Benim gönlüm Ali Bakan, Sami Er ve İbrahim Gezer'den yanaydı. Bu üç aday da hem hak etti hem de Öznur Çalık'tan daha layıklardı.” Bak işte orada dur derim.
Bu şehirde sizler gibi büyüklerimiz kadar olmasa da bizim de az buçuk bu şehrin havasını koklamışlığımız vardır. Hani, çaycıydı, çorbacıydı, kömbeciydi vs.. insanların duygularını alıyor ve söylediklerine kulak kabartıyordum. Kurumlarda, belediye otobüsünde, sokaklarda konuşulanları sizler bilmiyor olamazsınız.
Algı yönetimi diye bir şey var, vatandaşın algısı müthiş derecede açık ve net. Sadece bu şehrin insanları değil, hasbelkader bu şehre önceden de gelmiş olanlar yeni gelişlerinde gördüklerine inanamıyorlar. Fakat görmek istemeyenler yok mu? Var elbette. Tıpkı siz büyüklerimiz gibi…
 Ustanın yukarıdaki mesajından “gaz alan” takipçiler başladılar bu mesajdan sonra “giydirmeye”. Neler yazdılar neler. Meğer şehrimizin ne çok sahibi varmış Hani bu şehir “sahipsizdi” bakın adının önünde doktor yazan (ismini merak eden kaynağına bakabilir) “Bir yiğit çıkar yiğit Malatyalılarla beraber o çukura gömerler kardeş” diyen cengâverler gibi…
Buraya almaktan hayâ ettiğim yorumların üzerinde bile durmuyorum. Hem sizlere, hem kendime olan saygımdan “o biçim” yorumları görmezden geliyorum. Sizler ne demek istediğimi biliyorsunuz zaten…
Üstat bu yumuşak inişin ardından ani bir manevra ile yeniden yüksek irtifalara doğru kanat çırpmaya başladı. Adaylık sürecinin “hakkıyla” olmadığından emin bir şekilde “yazılmamak kaydıyla” elde ettiği bilgileri(!) ifşa edeceğini duyurduğu “gizli hakikatleri” herkes gibi bende dört gözle bekleyeceğim.
Neden mi bahsediyorum, buyurun okuyun;
“Sıkı durun, Ahmet Çakır'ın adaylık sürecinin perde arkasını açıklayacağım...
Büyük Reis'in Ahmet Çakır'a nasıl karar verdiğini....
Şu anda dakika dakika saat saat biliyorum.
İçeride neler olduğunu (daha doğrusu neler olmadığını) neler konuşulduğunu (daha doğrusu neler konuşulmadığını) hepsini öğrendim.
Ancak henüz erken... Yazılmamak kaydıyla öğrendim.
Duyunca kulaklarıma inanamadım.” Diyor. Merakla bekliyoruz üstadımızın “kulaklarını yalancı durumuna sokan” hadiseyi…
Meğerse bizim aday adayları neymiş haberimiz yokmuş. Numan Kurtulmuş’un bile kabine iniyormuş az kalsın (Allah geçinden versin, Numan beye geçmiş olsun. Bu olayla ilgisi olmadığı açıklandı ama her neyse…) Baksanıza Sayın Kurtulmuş bizim malum adaylarımız için ne çaba harcamış, ölümü pahasına. Peh, peh!..
Mesaj şöyle;
“Böyle mi olacaktı?
Numan Kurtulmuş'un kalp krizi geçirmesi siyaset dünyasına bomba gibi düştü...
Kurtulmuş, bilhassa Malatya'da temayül ve kamuoyu yoklamalarında ilk sırada çıkan Ali Bakan ile Sami Er'in aday gösterilmemesine büyük tepki gösterdi. Kurtulmuş'un, Başbakan'ın bu uygulaması karşısında nasıl bir tepki verdiği bilinmiyor. Ancak, halkın istediği adayların gösterilmemesi üzerine rahatsızlık geçirdiği biliniyor.
Bilindiği üzere Malatya aday adayları arasında yapılan kamuoyu ve temayül yoklamalarında(anketlerde) ilk sıralarda Sami Er, Bülent Tüfenkçi, Ali Bakan ve İbrahim Gezer çıkmış, aday gösterilen Ahmet Çakır ise ilk dörde girememişti.
Dolayısıyla halk doğal olarak şu tarihi soruyu sormaya başladı:
"Hani halkın dediği olacaktı?" Sahi ya, böyle olmayacaktı demi, başbakan Malatya’da dönen dolapları bilmiyor, olan bitenden haberi yok. Ne dosyalar, ne istihbarı bilgiler, ne kamuoyu yoklaması hiç birini değerlendirmeye almıyor. Allah Allah! Bir yanlışlık olmasın. Bizim “kuş kadar aklımızla” hesap edebildiğimizi koskoca bir dünya Lideri bilmiyor öyle mi? Hadi canım sende…
Kusura bakmayın ama başbakan bizi bizden daha iyi tanıyor. Kimin “kaç kuruşluk” hesaplar peşinde, kimin kimlerle “dirsek temasında” hepsinden haberi var. Yoksa bile artık var…
Ha bu arada ikide bir şu dillendirdiğiniz temayül mü anket mi adına bir türlü karar vermediğiniz her neyse hangi ulusal araştırma şirketi ve ne zaman nerede yapmış. Yapılanlar yok mu var elbette ama sizin bahsettiğiniz gibi ilk sıralarda o isimlerin olduğu anketleri, biz biliyoruz kimin nasıl yaptığını. O kadar canınızı sıkmayın istiyorsanız yarın bir anket yapayım beş yüz bin kişi oy kullandı filanca aday ilk sırada diye göstereyim. İsterseniz “Mercedes Kadir’i” birinci çıkarayım, bu mu istediğiniz.
Bir tane anket hem neden belirleyici olsun ki. Bozacı şıracı misali belli kişilere sorarsanız alacağınız cevap elbette ki bellidir…
Sevgili üstat Adıyaman’da yaşananları alelacele “Halkın istediği adayın gösterilmediği Adıyaman karışmış, Adıyamanlılar AK Parti önünde istenmeyen adayı protesto ediyormuş...” diye aktararak “eşeğin aklına karpuz kabuğu” düşürmeyi denedi fakat bu gaza da gelen olmadı ne hikmetse...
Üstat son zamanlarda Ak Partiyi yere göğe sığdıramıyordu. Ak Parti derken ağzından bir Ak Parti daha çıkıyordu.  Adeta başbakandan bile fazla Ak Partici olmuştu. Ak Partinin içinden tanıdığım bildiğim Ak Partililer bile zaman zaman aykırı çıkışlar yapıyor, kayıtsız şartsız destek veren Liberal kanadın duayenlerinden Mehmet Barlas bile “bunu ben bile tevil edemem” diyecek noktaya gelmişken, sevgili Alişan Hayırlı “yalakalığın” zirvesini zorluyordu…
Üstadı birkaç kez davet ettim, diyeceklerim vardı, “usta kafanı bir yere çarpamadınsa bu gayretinin sebebi hikmeti ne ola ki” diyecek ve merakımı giderecektim.  Bir araya gelemedik, üstat devamlı yukarılardaydı. Yere indiğinde bir bakıyorsun Karadeniz’de, bir bakmışsınız balkanlarda, tutabilene aşk olsun…
Geçenlerde nihayet geldi fakat bu seferde yanında misafiri, daire müdürleriyle “lobi” hareketi içindeydi. Sormaya, dolayısıyla da sohbet etmeye imkân bulamadık.
Bu yazının üzerine şayet beni vurmazsa içimde biriktirdiğim epey bir mevzu var. Dökeceğim eteğimdeki tüm taşları, bakalım kim ayıklayacak…
**
Ne yapsa ne etse üstüne gitmişler,
Mavi gökyüzünü ona dar etmişler…
Diye mırıldanmaya başlamıştım ki birde ne göreyim. Üstat beklenen tepkiyi göremeyince yeniden “tribünlere selam çakmaya” başlamıştı.
“Malatyalılar adayı hazmetmese bile bu saatten sonra yapacak hiç bir şey yok... Halkın tercih etmediği adayı seçmek için değil, Erdoğansız bir Türkiye operasyonlarını boşa çıkarmak için yüklenmeliyiz.
AK Parti'nin Malatya'daki oyu yüzde 70'lere çıkmalı... Oylar adaya değil, Tayyip Erdoğan'a...” diyordu, bravo üstat kim tutar seni…
Bu sefer hedefinde tüm Malatyalılar vardı. Malatyalılar kendilerini üstattan daha mı iyi bileceklerdi.  Hey Malatyalı hemşerilerim  “siz her ne kadar Çakır’ı seviyorum diyorsanız da aslında sevmiyorsunuz. Onu siz sevemezsiniz, imkânı yok inanmam. Kandırık yapıyorsunuz”  der gibi, aklımızla alay edercesine “bakın aslında gerçek Ak partili benim, sizler gerçek Ak partili iseniz benim gibi düşünmelisiniz. Ak Partililik bunu gerektirir” demeye getiriyor. Hatta demeye bile getirmiyor aynen böyle diyor. Eyvallah üstat, sen ne diyorsan doğrudur.
Üstat, bir taraftan nalına, bir taraftan mıhına vurmaya devam ediyor; “Bağrımıza taş basıp, Tayyip Erdoğan'ın gül hatırı için çalışmak lazım. Küskünlüğün, öfkenin ve kırgınlığın gereği yok. Diyerek “bende sizdenim ne olursunuz beni de aranıza alın” manevraları eşliğinde “kerhen” desteklemek “caizdir” noktasına yaklaşıyordu…
Gezi olaylarından girip dershaneden çıkmayı ihmal etmeden “Çözüm Sürecinde ırkçılara karşı, Gezi olaylarında teröristlere karşı, dershane olayında ise müritlere karşı Tayyib Erdoğan'ı korumak için sağduyulu olmak zorundayız. Diye devam ediyordu.
En nihayetinde “böyle buyurdu Zerdüşt” (Friedrich Nietzsche) göndermeleri eşliğinde “Tayyip Erdoğan böyle takdir etti. İçimize sinmese de tercihine saygı göstermeliyiz. Tayyip Erdoğan'ın ayağını tökezletecek tezgâhlara prim verme lüksümüz olamaz.” Noktasına geliyordu. İbrahim Çakır adlı üstadın takipçisi “Taktir hakkı Allah'a mahsustur. Alişan bey ayıp etmişsin.” Diyerek, gayet nazik(!) ve ilmi bir açıklamayla meseleye nokta koyuyordu.
Alişan Hayırlı üstat, “merdi Kıpti” misalinde olduğu gibi Başbakanın “tek adam” tavrına şapka çıkartan bir aynalı açıklama ile devam ediyor “Tayyip Erdoğan'ın seçtiği adayı sorgulamanın sırası değil... Zaten gezici teröristler, ırkçılar ve müritler adaya gösterdiğiniz tepkiyi kullanmak isteyecektir.
Uyanık olalım, oyuna gelmeyelim.
Zaten dünya alem biliyor ki, herkes Tayyib'e oy veriyor adaya değil... Bunu adayın kendisi de biliyor. Ali Bakan, Sami Er ya da İbrahim Gezer de aday olsaydı bu durum değişmeyecekti...”  diyor.
Şimdi; üstat Allah aşkına istersen bunun tevilini kendin yap, yapabiliyorsan.  Sorgusuz sualsiz Başbakanın “tek adam” olduğunu itiraf ettiğin mi söylesem, Y:Özdil, Bekir Coşkun, be bilumum Odatv, sözcü ağzıyla “itici” ve ötekileştirici bir üslupla yazdığına mı, söyle “Allasen” hangisine tevil getirmek lazım… Sizin gibi duayen bir üstadımızın ağzından çıkacak sözler mi bunlar. Biz ve ötekiler olarak kutuplaştırma ve ayrıştırma şeklinde algılanacak sözlerin yeri ve zamanı mı?…
Sonra diyorsun ki “Uzun sözün kısası:
Adaya duyduğunuz öfke, Tayyip Erdoğan sevgisine galebe çalmamalı...
Haydi herkes işine!”
Allah’ım aklıma mukayyet ol “Adaya duyduğunuz öfke” diyorsun, kim kime öfkeleniyor. Öfkelendiği aday kimin adayı, MHP’nin mi, CHP’nin mi kimin? Hani parti etrafında kenetlenmek, kim aday olursa onu kabul etmek, sindirmek…
Hem Sayın Çakır vatandaşın öfkesini hak edecek ne yaptı hizmetten başka. Girin belediyenin sitesine vaktiniz yeterse yaptıklarını üç günde okuyabilirseniz. Sanki önceki dönem bizler burada değildik, bizler uzaydan geldik çünkü yapılanları görmeyeceğiz. Bu kadar mı basiretiniz bağlandı, el insaf.
Sevgili üstadımız erinmeden üşenmeden yazıyor. Ben yazdıkların akşama kadar yetişemiyorum, o onca yazıyı ne zaman hangi ara yazıyor şaşıyorum doğrusu. Ben günlük bu yazıyı yazdığım gibi zaman harcasam “allame” olurdum ellaam… (İlisuluk’ça’da galiba demek)
“Ahmet Çakır'ın, Başbakan tarafından nasıl aday gösterildiğini, Genel Merkez'deki seçim kurulunda değerlendirmenin nasıl yapıldığını, masada neler konuşulduğunu, kaç dakika sürdüğünü ve nasıl karar verdiğini kelime kelime, dakika dakika anlatacağım, hiç merak etmeyin.
Hatta saniye saniye...
Ağır çekimle...
Milimetrik olarak...
Sanki naklen yayın gibi...
Biliyorsunuz, ben yazarım dedim mi yazarım...
Bütün Malatya ve Türkiye, Ahmet Çakır'ın nasıl aday olduğunu ilk kez benden öğrenecek.
1-Hangi vekil kimleri devreye soktu?
2-Başbakan kimleri kıramadı?
3- Ve daha neler neler?
Hepsini hepsini öğreneceksiniz.
Biraz sabır... Bu bilgileri, adaylığının belli olduğu dakikadan tam 2 saat sonra öğrendim. Hepsi hafızamda... Pazartesi günü Malatya'ya ayak bastığımda bütün gerçekleri öğreneceksiniz.
Buna herkesin hakkı var.”
E ne var bunda, hemen her aday benzer yollardan seçilme şansını zorlamıyor mu?  Bunlar bilmediğimiz gerçekler mi? Hem ayıp mı, bir bakanı araya koymak, az önce kendin diyordun “Numan Kurtulmuş az daha kalpten gidecekti” diye. Kurtulmuş senin adını saydığın adaylardan birini aday etseydi bu dediklerin olmayacaktı ı? Yani o zaman araya “kimleri” sokmamış mı olacaktı…
Mademki tüm bunlara verecek cevabınız hazır, yeni cevap hakkı doğmaması için önce bunları okuyun sonra yazınızda gerekli revizyonu yapın, buyurun size “altın fırsat”. Cidden pazartesi yazacaklarınızı merak ediyorum. Şu an sabahın beşi ve ben hala “attığınız taşı” çıkarmakla meşgulüm.
Ve son olarak da “Çok büyük tepki var... Urfa gibi ders verelim, Adıyaman gibi ayağa kalkalım diyenler var.
Sakın ha!
Başbakanımızı geziciler, ırkçılar ve müritler önünde mahcup etmeye hakkımız yok. Küçük fotoğrafa değil büyük fotoğrafa bakın.
Pire için yorgan yakılmaz.
Adaya ders verelim diye yola çıkarsak Başbakana yazık etmiş oluruz.” Diyerek bizatihi Başbakanın teveccühü ile aday gösterilmiş halkın hadi diyelim ki bir kısmı tarafından sevilen bir başkanını “pire”ye indirgemeniz kabul edilebilir bir yaklaşım değil. Kim kime ne “ders” verecekse büyük fotoğrafın arkasına saklanmadan versin verebilirse. Bazılarının yaptığı gibi cümbür cemaat bir Erkal koalisyonu oluşturup seçtirmeyin bakalım. Hem gücünüzü görürsünüz, hem seçimden sonra “el mi yaman bey mi yaman” belli olur. Mademki her şey parayla yapılabiliyor malum adaylarda onlardan yeterince hatta fazlasıyla var, elinizde medya gücü gönüllü “tetikçi” “çakma” medya var. Gösterin gücünüzü… Ha merak etmeyin, Urfa gibi Adıyaman gibi bir şey olursa da olur, bir Malatya’dan başbakana bir şey olmaz, siz o konuda müsterih olun.
**
Şimdi özetleyecek olursak,
Bu yazıyı niye yazdım? Şunun için;
Birincisi ve en önemlisi Malatya’da sözüne itibar ettiğim, yazılarını keyifle okuduğum ve fazlasıyla istifade ettiğim sevgili bir kalem erbabının geldiği noktayı kendisine yakıştıramadığım ve kendisinin benim için çok ama çok değerli olduğundan,
Eleştiriye açık ve burada yazılanlardan gerekli şeyleri çıkarabileceği ve aynı zamanda karşıt düşünceyi önemsediğini bildiğim bir üstadımızın tahammül sınırlarını aşmayacağına inandığımdan,
Benim açık sözlü ve sesli düşünen biri olduğumu bildiğini hesap ederek, övmeyi de yermeyi de bihakkın yapabileceğimi biliyor olduğunu varsayarak,
O kadar yazar-çizer sözde duayenlerin fink attığı medya âleminde “ne dediğini bilen”, sözüne veya düşüncesine sadık, açık sözlü ve gerektiği zaman gerektiği gibi mukabelede bulunmayı bilen,
Gücün ve güçlünün yanında olmayıp, doğru bildiği doğrultuda “evelemeden, gevelemeden” diyeceğini diyebilen,
Malatya yerel basınının yüz akı olarak gördüğüm ve görmeye devam edeceğim dostluğuna inandığım ve edebi yazılarını gıpta ile takip ettiğim sevgili üstat Alişan Hayırlı’ya “dost acı söyler” gerçeğini haykırmak içindi.
İkincisi Malatya medyasında yazdıklarına cevap verilebilecek büyüklükte bir yazar olması hasebiyle. (Bazılarına cevap vermeye bile lüzum görmüyorum)
İster sosyal medyada ister görsel, epey bir yazar takımı var hamdolsun. Bazıları okunur geçilir, bazıları bakılır geçilir, bazıları s…r et yazdıklarını beş para etmez cinsindendir.
Alişan Hayırlı gibi yazarsa söz konusu ettiğiniz adıyla müsemma hayırlıdır yani. Onun yazısından her bakımdan bir feyiz alırsınız. Düşünce dünyanız zenginleşir, ufuk açar…
Son olarak da başta da söylediğim gibi, yazılanlardan gocunmaz, okur,  eleştirinin kendisini yücelttiği bilinciyle hakkında oluşan kendince yanlış algılanan kanaati geri çevirebilecek kalibreye sahip olduğundan.
Üstat illa ki yazdıklarıma cevap versin beklentisi içinde değilim. Dilerse tabi ki verebilir, ben yazdıklarından okuduğum (Düşünceyi)  Alişan Hayırlı’yı eleştirdim. Dostum, üstadım Alişan Hayırlı aynı yerli yerinde duruyor ve bana bir tık mesafede.
Bağışla üstat, sosyal medyada yazılıp çizilenlere bir cevap kabilinden senin özelinden meseleyi irdeledim. Umarım kırıp dökmemişimdir. Birilerinin bu yazılara cevap vermesi gerekiyordu maalesef, bu yazıda gördüğün “kral çıplak” diyen o çocuk ben oldum, seni de kendime “suç ortağı” ettim…